Kesitler -7-Ekran Aşklarım (3)

"Arı Maya" dan özür dileyerek...

yazı resim

Oğlum, elimden kumandayı kapıp sürekli belgeselleri,özellikle yılanların ekranı dolduran kanalını açıyordu.Ben ise Filiz Akın’la Ediz Hun’un başrölü paylaştığı filmlerinden birine takılmıştım.İnadına kumandayı çalıp,adını bile bilmediğim o filme çeviriyordum televizyon görüntüsünü...Bir nostaljisi vardı seyrettiğim filmin...Adı “Akasyalar Açarken”olmalıydı.Akasyalar açınca ne olacaksa sanki!..Belki de arıya döner bal yapmaya karar verirdim,kim bilir!..İnsan olmaktan bıkmıştım çünkü...Küçücük kanatlarım,börtlek gözlerim,uçabilen bir gövdem,tehlike karşısında anında çıkarıp sokabileceğim zehirli bir iğnem olacaktı en azından arı olduğumda..En çok zehirli bir iğnem olabileceğini düşününce keyif aldım ve akasyalar açınca arı olmaya karar verdim.

Sıcacık bir bahar günüydü.Güneş bir hayli yükselmişti ufukta...Dün çok yol kat ettiğim içim yorulmuş,uyuyakalmıştım peteğimdeki gözümde.Sağ olsun Anaarı Annem,görmezliğe gelmişti bu günkü tembelliğimi..Gerine gerine uyandım,kovanın önüne güneşlenmeye çıktım.Gözlerim kamaşıyordu ışıktan...Dayayıp arkamı kovanın tahtasına,açtım bağrımı güneşe ve kapattım gözlerimi...Dünkü yolculuğumu düşünmeye başladım:

Ne çok yerlere uğramış;renklerini,kokularını sayamadığım;isimlerini bilmediğim çiçeklere konup kalkmıştım..Kızılcık ağacına konduğum bir sırada,kocaman kanatlı bir kuş saldırmış,yemek istemişti beni..Ondan kurtulmak için kendimi yere atmış,ölü numarası yapmıştım.Ölü bir arı istemiyordu herhalde kuş,uçup gitti.Ama O yanılıyordu,ben ölür müydüm hiç!.Sadece bir yerlerim sızlamıştı biraz...Sen misin beni bırakıp giden,havalanıp uçtum yeniden kızılcık ağacına..Yarım klan işimi tamamladım.Daha doğrusu bıkana kadar emdim çiçeklerinin özünü...

Daha sonra bir reyhanın kokusu ve rengi cezbetti beni.Doya doya dolaştım tüm taç yapraklarını...Kokusunu içime çektim,nektarını emdim...Adeta seviştim onunla..Bu sevişmede burukluk duydum biraz..Çünkü; hep ondan almış,ona hiçbir şey vermemiştim; yalnızlığını unutturan yarenliğimden ve sıcaklığımdan başka...”Belki de buydu beklediği tek şey” diye düşündüm sonra...Kendimi suçlamaktan vazgeçtim..Son bir öpücük daha kondurup en minik taç yaprağına ayrıldım yanından...

Yarı gölgeli ardıç dibinde beni çağıran menekşeye yolum düştüğünde çok susamıştım doğrusu!Onun yaprağındaki geceden kalma çiğ tanelerini içtim bir çırpıda.Karnım iyice doymuş,akşam da yaklaşmıştı. Kovanıma doğru uçmaya başladım.Eteğine çıktığım dağı arkada bırakmış;yemyeşil bir çayırın üstündeydim şimdi...Bu yeşil denizde yüzmek,yuvarlanmak istedim;kanatlarımı toplayıp attım kendimi ortasına..Yumuşacıktı çimenler!..Yuvarlanmaya başladım deliler gibi...İçimde yaşamanın sevinci,karın tokluğumun mutluluğu vardı...Öylesine kendimden geçmiştim ki;”tıs!..”sesini duymasam kurtulamayacaktım bu ruh halinden.Kocaman,kara bir yılandı bana “tıs” diyen..Ağzını açmış,dilini uzatıyordu üstüme doğru..”Eyvah!..Hapı yuttun arıcık!..”dedim.Tam gözünün içine baktım yılanın, börtlek gözlerimde korkuyla...Biliyordum;bir göz kırpmalık zaman yetecekti ondan kurtulmam için...Ayaklarımı iyice gerdim,yılanın göz kırpmasıyla birlikte havalandım.Bakakaldı arkamdan...Kuvvet değil,akıl iş yapmıştı bu kez..Ondan daha akıllıydım işte..Gurur duydum kendimden..Ama ona bir ders vermeliydim;daha doğrusu ceza!..Çayırda yuvarlanmama nasıl engel olunurmuş görmeliydi bakalım!..

Usulca bir iniş yaptım kuyruk tarafına;yaklaştım,yaklaştım...tam zamanıydı.Çıkarıp zehirli iğnemi,kuyruğuna batırıverdim;vızzzzzz!...Önce kıvrıldı yılan acısından,sonra da topa dönen kuyruğunu sürüye sürüye yol almaya başladı,çalılıklara doğru..Düşün hele; top kuyruk bir yılan!..Ne komik değil mi?! Kıs kıs güldüm arkasından..”Oh ya,ne güzel kişinin kendini koruyacak bir silahı olması..”dedim.

Bu serüvenden doyulmaz bir tat alsam da; ömrüm boyunca arı olarak kalmak,hayatı böyle sürdürmek mümkün değildi.Gerçeğe dönüp insan olmalıydım yeniden.Ama iğnesi olan bir insan!..Onu nerelerde,hangi şartlarda kullanacağını bilen bir insan gibi yaşamayı öğrenmeliydim.Göze göz,dişe diş,söze söz bir hayatın kurallarını işleterek...

“Hey oğlum!!..Ver bakalım şu kumandayı!..Yoksa tırnaklarımı geçiririm etine!..”diyebilmeliydim.
Nerdeeee!...Ben “Oğlum!.. lütfen ver kumandayı,seni öpeceğim”dedim bunun yerine..İşe de yaradı hani..Artık Akasyalar Açarken filmini izleyebilirim...Ve...Ve.....Yeniden genç,yeniden aşık olabilirim Ediz Hun’a!....

Mümkün mü dersiniz?!

Başa Dön