gece.. yalnız ve uzaktasın..
istanbul'dan bir camdı baktığın yine ta kendisine. yağmur.. öylesine cama düşen ve umursamazca aşşağıya kayan. sen yokmuş, orda değilmişcesine..
sonra cihangir.. hani o baktığın camın ardı sıra. uzaksın şehre oysa tümü karşında; kız kulesi, adalar, sultan ahmet, moda burdu.. deniz tırtılları geçiyor evinin sokağından, ayın yansımasıyla parlayan martılar daha bi güzel.
masa başındasın elinde kalemin, bomboş bir kağıt önünde.. düşünceler aklından geçerken son hızla, yetişemeyeceğini bildiğinden ellerin saygıyla sırasını bekliyor. bir dost uzanıyor omuzuna ard niyet olmadan.. sıcak bir kahve uzatıyor, alıyorsun. gözlerin yanıyor neden bilmezsin.. kahvenin dumanı, dostun sıcak bakışları, istanbul??
bir parça ekmeği ikiye ayırıp paylaştığın insan yanındaki.. kocaman ağrılı bir derdi parçalara ayırıp bölüştüğün..
sonra ada vapuru ve yine o dost. karşılıklı kitap okuyorsunuz gözlerin uzak bir yere takılmış dinlerken motorun sesini, dostun bakışları dürtüyor seni.. dönüp bakıyor, gülümsüyorsun.
-çok güzelsin, diyor
-sen olduğun için öyle söylüyorsun, diyorsun
-hayır sen olduğun için öyle söylüyorum, diyor
kelimelerin anlamı karşısında eziliyor, anlamların en ince harfinden kopup kanıyorsun
aranızdaki boşluğu kapatmanın bir yolu olmalı.. olmuyor
arayı hep başka anlamlar dolduruyor boşluk genişliyor.. sonra aklına başka birinin söylediği bir söz geliyor;
"bizimkisi iki gözlüklünün öpüşme çabası.. gözlükleri çıkartmak hiç aklımıza gelmiyor!.."