Kaybolan

İstanbul özlemiyle yazılmış bir iç döküştür

yazı resim

Telefon numaralarında kaybediyoruz hep birbirimizi. Zaten senin sözcüklerin hep ünsüzdü. Ne koysam aralara anlaşılmıyordu. Oysa aynalarda ünlü hala dudağımdaki yara.

Çakılı kalmıştım o yer minderine. Kalkıyorum oturuyorum olmuyor. Olmuyor her akşam Ataol Behramoğlu, her akşam bana hiç duymadığım şiirler okuyor kendi lehçesinde.

Rastlamak ne mümkün bir eski dosta bir çay bahçesi yahut bir parkta. Zaten bu şehir başka bir bölgede. Başka rüzgarlar esiyor şimdi... Meğer başka kentlerde de türlü mevsimler varmış.

Çiçekler alsaydın bana şimdi iskeldeki resim, resimdeki kız elindeki kitaplar çiçek kokardı. Çiçekler açardı hem de içimdeki gizli bahçe. Gizli bahçemde şimdi sonbahar, yapraklar şimdi som altın.

İnsan hep üşür mü yalnızken? Neden üşümemeli iki kişiyken, ya da sıcak tek kişilik eğretidir hep ? Bu içimdeki öbür ben içimi ısıtmaya yetmezken rüzgar fısıldıyor ıslığıyla uzaktan gelen vapurun sesi haykırıyor bir balıkçı teknesini.

Şimdi İstanbul'da balık ekmek yemeli. Elimde leylaklar olmalı, mevsim ilkbahar.
Olmalıydı olsaydı keşkeydi. Yüzümdeki çizgiler artıyor. Oysa mor sürseydim yüzüme, leylakları sürseydim yaram da iyileşecekti. Bak iz kaldı aynada. Ama dedim ya sözcüklerin ünsüzdü. Ağladığım o şarkıda eşlik etmeliydin bana. Avuçlarım dolusu gözyaşlarım. O resmi duvara asmalıydım. Vapurdan inmeliydik Haydarpaşa'da...

Başa Dön