kaleme küstüm kendimi kustum bir sabah
kağıda kustum kendi ada''mı keşfettim kusmuktan
kusursuz kusmuğumun
kokusu gelmiyor insanın kendisine
ne acı!
gerçekten leş gibi mi kokuyorum?
kaderin nefesiyle doldurdum yelkenimi
güneş gittiydi ya hani senin peşinden
bak yine yağmur...
yankıyı duymazsa neden küser akşamsefalar?
bak! bu damla!
bu da!
aka aka varacağız
varılacak son noktaya...
damlaya damlaya
ne ak ne kara...
ben çok mu benim?
kayıp eşya bürosunda
binyüzkırküçüncü kalemim
eğildim iki kat huzurunmda
kalk aşağılık adam
krallara layık karşıla
kendini bu sofrada!
sayık kafayla ne güzel sayıklıyor insan kırkayak!
alevlerim şeffaf bak!
yaramın etrafında ışıltılı bir hare
dikenli tacımı getirin!
ölümün dikim ayı ne zamandı?
kuşku tohumları kuruttum geçen yazdan
ölüm dikmeliyiz kırkayak
çünkü ölüm
baharda dirilir
ne vardı şimdi ağırlayacak gözyaşlarını?
ne vardı ağlayacak çocuk?
bak beni de ağlattın.
iki saatte üç ölü geçti yanımdan
hava da bi soğuk, bi soğuk
ama ölüler üşümezler kırkayak.
açlığımı doyuramadan gideceğim
açlığımı nasıl öldüreceğim?
sayıklamışım yine...
off...ne çok günah ayıklamışım!