İstanbul Boğazı'nı özlemek
Hem de burnun sızlayarak özlemek , duyduğun her melodide o şehrin bir anısını taşımak , film sahnelerinden yaşadığın tanıdık mekanları hatırlamak ve yazılmış tüm mektuplarının üzerine -İSTANBUL diye eklemek.....Ve gene bu mektuplarda ki alıcı isimlerini kokladıkları hava yüzünden kıskanmak...
Şehirden uzak kalmak ve dönmek isteği ile mücadele etme zorunluluğuna saplanıp kalmak.
Hiç gittiniz mi? İstanbul ' a değil , İstanbul ' dan ???
Ben gittim , hem de dönmeyi düşündüğümden çok daha uzun sürdü tekrar kavuşmam. İnanın ki çok zordu , çünkü bir hayatı perdelemiştim. Ertelememiştim , çünkü İstanbul Boğazı izin vermemişti. Geride kalmış onca güzel şey , bince acı ve milyonca özlem yapışmıştı yakama. Ben aslında bavuluma onlarıda koymuştum, uzaklara giderken. Ve o uzağa gittiğimde yerleştirdiğim ilk eşyalarım olmuşlardı hayatıma. Yani yeni bir hayatı eski parçalarla yaşamaya çalışmak. Bir gün dönerim ümidi ile aslında uzaktayken hiç başlamamak.
Önce resimler çıktı o büyük bavuldan ve yeni mekanın her yerine yerleşti. Lisedeyken okul kırdığım bir günün hatırası , arkadaşlarım yanımdalar. Üstelik resim Rumeli hisarında çekilmiş ve boğaz tüm ihtişamıyla arkamızda gereken yerini de almış.
Ve sonra gözlerde zafer dolu ifade ile Galata Köprüsünün altında , Kemancı ' da kaldırılmış kocaman arjantinlerle çekilmiş bir başka fotoğraf. Dostlarım yanımdalar.
Çamlıca tepesi , sevgili annem , babam ve kardeşimle paylaşmışız o günüde. Tepelerinden biri eşlik eden yedi tepeli kentim de yalnız bırakmamış beni gene...
Sonra kasetler çıktı mucizelerle dolu bavulumdan , yani perdelediğim hayatımdan. Bütün Özdemir Erdoğanlar , Yedi karanfil ve Ahmet Kaya. Kayahan , Sezen Aksu yerlerini almışlardı. Gülümseyerek söylüyorlardı şarkılarını , benim için ve geride bıraktığım her şey için. Ama neden beni ağlatıyorlardı ?
Sonra tanıma , tanışma turları başladı yeni şehir ile. Ama bu kadar kaldı , bu turlar hiç tanıtma turları olmadı , olamadı. Canım istemedi. Benim ihtiyacım olan her şey perde arkasında kalmıştı ama vardı nihayetinde , yeni neye gerek duyabilirdim ki?Neden tanıtsaydım yani , gerek var mıydı ki?
Çok sık geri gelişlerim oldu , ziyaretlerim yani. Özleme karşı duyduğum öfke beni otobüslerle saatlerce yolculuğa itti , geride çalışılmamış sınavlar ve verilip tutulmamış sözler bıraktım her ziyaretimde , uzakta ki o şehirde. Üstelik hiç vicdan azabı bile duymadım.750 km . yi her devirip otobüsün köprüye yaklaştığını gördüğümde önce göz yaşlarım birikti pınarlarımda , tekerlekler köprüde dönmeye başladığı anda , daha fazla tutamadım onları. Aktılar boğaza doğru arka arkaya.
Bu ziyaretlerimde hiç uyuyamadım. Annem yalvardı , kızım yoldan geldin bir şeyler ye ve uyu biraz diye , hiç duymadım ki onu. Ben acele ediyordum , şehri tekrar kucaklamak ve dostlar tarafından kucaklanmak için. Perdeyi kaldırıp , önünde durmak ve koklamak isteğim vardı her zaman. Ve öylede yaptım , kucakladığım havaya ve beni kucaklayan dostlara duyduğum özlemi azaltmaya çalıştım , hiç tüketemedim.
Sonra gene , gene , gene gittim uzakta ki şehre. Her seferinde biraz daha üzgün , yarım ve yorgun. İstanbul dan gelen zarflar ve telefonlar tuttu ayakta , her çökme isteğimde beni. Belki de hiç bilemediler , bunun tek sebebi olduklarını ve oralarda aslında sadece direnmeye çalıştığımı.
Zaman beni eskittikçe , yeni arkadaşlar hayatımı parsellemeye başladılar , onların isimleri aslında sadece benim özlediklerim oldu çoğu zaman , onlarda bunu bilemediler. Pek azı , şimdi dostlarım , sevgi dolu olduklarım , özlediklerim ve iyi ki sahip olduklarım. İyi ki sizlerde vardınız perdeler altında kalmış hayatımın başında ve benle birlikte devam ediyorsunuz perdenin önünden bakmaya.
Yıllar ve yollar eşlik ettiler bana , gidiş ve dönüşlerime. En sonunda bir gün , uzakta ki şehirden beni ayrı tuttuğu için nefret ederek döndüm , İstanbul a. Yarım kalmış her şeyi yeni bir deftere temize çekerek geçirmeye başladım. Üzerini çizdiklerim , benim üzerimi çizen veya defterden silenler ( ki onlar sanırım zaten sadece kurşun kalemle yazmışlardı beni ) , yeni eklenenler ile yepyeni yarınlar istedim.
Boğaz Köprüsü'nü her geçişimde hala ağlarım , saçlarımla yaşlarımı saklayıp , oturduğum koltuğa iyice sokularak.
İstanbul ve gitmek kelimeleri her yan yana düşüşünde , ürkütür beni ve uzak yerlerde dursunlar diye aralarına ben girerim.
Geri döndüğümde tekrar bulduklarım , korkutur beni , bir gün omuzlarına yaslanıp , onları hissedebilmek özgürlüğüm elimden alınabilir diye.
Ben gittim arkadaşlar , çok uzaklara. Ama aslında hep aranızda kaldım , gidemedim.
Hep bir ses çınlar kulaklarımda , sizler ve İstanbul geldiğinde aklıma : Salkım salkım tan yelleri estiğinde .....