İstanbul

Adı üzerinde

yazı resim

İstanbul
Ne derler bilirsin.
İstanbul bir başka güzel sonbaharda.
O tatlı esintisi, gün batışının gökyüzünde beliren hüzünlü kurşuni rengi, bizi bizden almadı mı? Tatil rehavetinden çıkan, her sabah yeni bir telaşa başlayan nice hayatların koşuşturmacası, heyecanı, umutları senin semtlerinde doldu ciğerlerimize.
İstanbul,
Ne büyük mutluluk seni yaşayabilmek. Yoksa büyük bir düş kırıklığı mı?
Bu büyük sorunun cevabını ne zaman vereceksin bize, yoksa bizimle birlikte toprak olacak bir soru olarak mı kalacak?
Senin gizemin belki de burada saklı.
Biz bu gizemli hallerini sevdik be İstanbul.
Her taşın altından çıkan o eşsiz kültürün, yıllara meydan okuyan yapıların, o güzel semtlerin bizi çekmedi mi bir çocuğun parka koşması gibi içine?
Ya da kaçmadık mı senden defalarca, yağmurlu hüzünlü gri günlerinden. Bekledik. Bir çocuğun babasının öfkesinin geçmesini bekler gibi. O güzel ilkbaharına kadar.
Korkuyorum, ya seni anlatamadıysam, ya kalbimde ki sana duyduğum hisleri gösteremediysem.
Ama sen öğretmedin mi bize korkunun ecele faydası olmayacağını?
Senin her halin güzel be İstanbul.
Seni keşfetmeye başladığım ilk gün, sevgilinin elini ilk kez tutmak gibiydi.
Heyecanlı, ürkek. Sen olgunlaştırdın, sen öğrettin. Nasıl büyüttün ama, içimizde kopan o fırtınaları anlatmayı, nasıl seveceğimizi seni sevdiğimiz gibi kıyamadan sevgiliyi. Senin semtlerin öğretti bize hayatı.
Sarıyer gibi rüzgârlıydık bazen, atarlandık çevremize Karadenizin asi dalgaları gibi.
Emirgan merdivenlerinden öğrendik, karşıdakinin bize aslında ne kadar yakın olabileceğini.
Beşiktaşta dalgalarımızın kıyıya nasıl vuracağını öğrendik, Taksimin dar sokaklarında şekil verdin içimizde kopan o fırtınalara.
Seni nasıl anlatayım be İstanbul.

Başa Dön