Büyük bir bahçe ve ölüm için aklıma gelmiş her şey mevcut. Yalnız gözüm varacağım yöne dönmüş çoktan. Ayağımın altında patlayan, mayınlar, silahlar… Özüm gökte… Bahçede kocaman bir ağaç. Uzun bir ip. Kafa modasına göre serbest bırakılmış düğüm boşluğu, istediğini hayal et!
İpin ucuna asılı, benim aşık olduğum kızla çıkacak kadar aşağılık olan, eski bir arkadaşım. Yok, yok! Olmadı! Öğretmenlerim asılı ağaca! Vaka-i Vakvakiye’yi de öğreten onlardı! Çok hunharca!
Kim var o ipin ucunda?! Durma, yarat! Her şey sana kalmış. Kim asılı, can çekişiyor? Aldatan eski kız arkadaşım mı? Olmaz! Bu senin için çok basit! Hem zaten o çoktan öldü.
Silah sesleri kulağımı çınlatmaya devam ediyor. İpin ucunda kendin! Can çekişiyorsun! Ölüyorsun…
Birileri kim bilir ne zaman gelecekte, alacak ruhunu? Hele cesedin?
İpin ucunda ayna! Aynada kendin! Kendinde geçmişin! Ayna boşlukta sallanıyor…
Peki hiç aynalar ölür mü? Ya da biz öldüğümüzde gördüklerini siler mi?
(Aynada üzgün yüzün ve hüzünlü şarkılar…)
Aynalar unutur mu?
…
Bilmiyorsun…
Yaklaşıyorsun…
!!!!!!Sessizlik!!!!!!
Satılık intihar uçurumunun boşluğundasın! Gözün gökte, dikkatsizsin!
Boğaz köprüsünden atlamak için evinden çıkan ve yolda trafik kazasından ölecek kadar şanslısın sen!
!!!!!!Sessizlik!!!!!!
Boşluktasın…
Düşüyorsun…
Ölümü seçerken ölüyorsun…
Farkına varmadan…!