İnsanı İnsan Yapan Şey: Ruh ve Bilinç Arayışı

Gözlerimiz, kulağımız, ellerimiz, hatta koklama ve tat alma duyularımız aracılığıyla çevremizi algılarız. Ancak bilim, bu algıların yalnızca fiziksel bir süreçle sınırlı olmadığını ortaya koymuştur. Gözler, retinaya düşen ışık bilgilerini elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller beynin görme merkezine iletilir. Beyin, bu elektrik sinyallerini bir ayçiçeği tarlası veya bir arkadaşımızın yüzü gibi görüntüler olarak yorumlar. Benzer şekilde, işitme duyusu da elektrik sinyallerini sese çevirir. Ancak bu noktada önemli bir soru ortaya çıkar: Bu görüntüleri veya sesleri kim algılar? Beynin içinde fiziksel olarak bir ekran, göz, ya da bir ses algılayıcı yoktur. Dahası, elektrik sinyallerinin beyin içinde bir bilinç tarafından izlenmesi gereklidir. Bilim insanları ve filozoflar bu bilinç sahibini makinenin içindeki hayalet ya da içteki göz olarak tanımlamışlardır. Ancak bu tanımlar, materyalist bir perspektifle yetersiz kalmaktadır.

yazı resimYZ

Gözlerimiz, kulağımız, ellerimiz, hatta koklama ve tat alma duyularımız aracılığıyla çevremizi algılarız. Ancak bilim, bu algıların yalnızca fiziksel bir süreçle sınırlı olmadığını ortaya koymuştur. Gözler, retinaya düşen ışık bilgilerini elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller beynin görme merkezine iletilir. Beyin, bu elektrik sinyallerini bir ayçiçeği tarlası veya bir arkadaşımızın yüzü gibi görüntüler olarak yorumlar. Benzer şekilde, işitme duyusu da elektrik sinyallerini sese çevirir. Ancak bu noktada önemli bir soru ortaya çıkar:
Bu görüntüleri veya sesleri kim algılar?
Beynin içinde fiziksel olarak bir ekran, göz, ya da bir ses algılayıcı yoktur. Dahası, elektrik sinyallerinin beyin içinde bir bilinç tarafından izlenmesi gereklidir. Bilim insanları ve filozoflar bu bilinç sahibini makinenin içindeki hayalet ya da içteki göz olarak tanımlamışlardır. Ancak bu tanımlar, materyalist bir perspektifle yetersiz kalmaktadır.
Materyalist düşünce, evrendeki her şeyin yalnızca maddesel bir temele dayandığını iddia eder. İnsan bilincinin, beynin kimyasal ve elektriksel aktivitelerinin bir ürünü olduğunu savunur. Ancak materyalistler, şu kritik sorulara tatmin edici bir cevap veremezler:

  1. Beyindeki görüntüleri kim izliyor?
    Beyin, bir televizyon ekranı gibi görüntüler oluşturabilse bile, bu görüntüleri kimin izlediği sorusu cevapsızdır.
  2. Hayal edilen bir görüntüyü kim izliyor?
    Bir kişi, hafızasındaki bir anıyı canlı bir şekilde zihninde canlandırabilir. Ancak bu görüntüyü algılayan varlık kimdir?
  3. Duyguların kaynağı nedir?
    Beyin içindeki kimyasal tepkimeler, sevincin, üzüntünün veya özlemin kaynağı olabilir mi? Eğer beyin yalnızca bir et parçasıysa, nasıl olur da bu kadar derin, anlamlı ve soyut duyguları hissedebilir?
    Materyalist filozoflar, bu soruları genellikle bilinç bir yanılsamadır veya beynin karmaşık bir işlevi olarak geçiştirmeye çalışırlar. Ancak bu açıklamalar, bilincin doğasını anlamaktan uzak kalır.
    İslam, Hristiyanlık ve diğer birçok dini inanç sistemi, insan fiziksel bir bedene sahip değildir. İnsanın özü, Allahın insana üflediği ruhudur. Bu ruh, algılayan, düşünen, yorumlayan ve hisseden asıl varlıktır.
    Kuran'da Allah, insanı topraktan yarattığını ve ona ruhundan üflediğini bildirir:
    > Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere) kapanın. (Hicr Suresi, 28-29)
    Bu ayet, insanın fiziksel bedeninin ötesinde, Allah tarafından bahşedilen manevi bir varlık taşıdığını vurgular. İnsanın bilinci, algıları ve duyguları, yalnızca beyin aktivitelerine indirgenemez.
    Bilim ve felsefe dünyasında, bilinci anlamaya yönelik birçok yaklaşım bulunmaktadır.
    Daniel Dennett:
    Materyalist bir filozof olan Dennett, bilincin yalnızca beyindeki elektrokimyasal aktivitelerin bir sonucu olamayacağını ifade eder. Dennette göre, güneş ışığının sıcaklığını hissetmek veya bir müzik parçasından zevk almak, beyindeki fiziksel süreçlerden daha fazlasını gerektirir.
    R.L. Gregory:
    Gregory, beynin bir görüntü oluşturduğunu söylemenin bile bir gözlemciyi gerektirdiğini savunur. Eğer beynin içinde bir görüntü varsa, bu görüntüyü algılayacak bir göz daha gereklidir. Ancak bu göz de bir görüntü oluşturacaksa, sonsuz bir döngü ortaya çıkar. Bu da materyalist açıklamaların sınırlarını gözler önüne serer.
    Bergson:
    Bergson, Madde ve Bellek adlı eserinde, dünyanın yalnızca bilinçte var olduğunu belirtir. Beyin de dahil olmak üzere her şey, imgelerden ibarettir ve bu imgeleri algılayan bilinçtir.
    Albert Einstein:
    Titreşimleri duyularımızla algılayabileceğimiz şekilde indirgenen enerjiye madde deriz.Madde diye bir şey yoktur
    Jeffrey M. Schwartz:
    Kaliforniya Üniversitesinden nörobilimci ve psikiyatri profesörü Jeffrey M. Schwartz, algının beyinden bağımsız meydana geldiği gerçeğini şu sözlerle açıklamaktadır:
    Her bilinç durumu, muhtemelen tek ve eşsiz olan belli bir hisse sahiptir. Bir hamburgeri ısırdığınızda edindiğiniz deneyim, bir bifteği çiğnemekten farklıdır. Her türlü tat deneyimi, bir Chopin etüdünü dinlemekten veya şimşekli bir fırtınayı seyretmekten veya bir içeceğin kokusundan farklıdır. Görsel kortekste kırmızının oluştuğu yerin belirlenmesi, bizim kırmızıyı algılamamız veya kırmızı algısının neden Alfredo yemeğinin tadından veya (Beethovenin eseri) für Eliseyi dinlemekten farklı olduğunu açıklamaktan uzaktır.
    En detaylı MRlar bile algılamanın veya fark etmenin fiziksel kaynakları dışında bir şey vermemektedir. Bunun nasıl bir duygu olduğunu açıklamanın yanına bile yaklaşamamaktadır. Kişinin birincil olarak kırmızıyı algılaması konusunu açıklayamamaktadır. Bunun farklı insanlar için de aynı olduğunu nereden bilebiliriz?
    Neden beyin mekanizmaları üzerinde çalışmak, hatta moleküler seviyede çalışmak, bu sorulara hiçbir şekilde bir cevap sağlayamamaktadır?
    Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain Neuroplasticity and the Power of Mental Force, Regan Books, 2003, s. 26-274
    Max Planck:
    Gerçekte madde yoktur.Tüm madde kaynağını bir atomun parçacığının titreşimine neden olan ve bu küçük güneş sistemini bir arada tutan bir kuvvetten alır. Bu gücün arkasında bilinçli ve akıllı bir zihnin varlığını varsaymalıyız. Bu zihin, tüm maddenin matrisidir
    Ruh kavramı, materyalist düşüncenin çözemediği sorulara bir yanıt sunar. İnsan, yalnızca bir beden değil; Allahın ruhundan üflediği ruhu taşır. Bu ruh, hayatı anlamlandıran, algılayan, düşünen ve hisseden asıl varlıktır.
    Allah, insan ruhuna tüm bu algıları ve hisleri bahşetmiştir:
    Görüntüleri görme yetisi, göz olmadan da mümkündür.
    Sesleri duyma yetisi, bir kulak olmadan gerçekleşebilir.
    Bir kediyi okşama hissi, fiziksel bir dokunuş olmaksızın ruh tarafından algılanabilir.
    Tüm bu algıları ve hisleri yaratan, insana bu muazzam deneyimleri sunan Allahtır.
    İnsan bilinci, materyalist bir perspektifle açıklanamayacak kadar karmaşık ve derindir. Algılarımızın ve bilincimizin kaynağı fiziksel bir beyin değil; Allahın insana bahşettiği ruhtur. Bu ruh, insanı insan yapan asıl varlıktır.
    Materyalist düşünce, bilincin doğasını anlamakta yetersiz kalırken, ruh kavramı bu muammayı açıklamada anahtar bir rol oynar. İnsanın maddi bedeni yoktur onun özünde, Allahın üflediği bir ruh yatmaktadır. Bu gerçeği idrak eden her birey, varoluşunun derin anlamını keşfetme yolunda önemli bir adım atar.
Başa Dön