Bir köşesinde, aşk hikayeleri, bir diğerinde kavgalar, cinayetler tiner… sağ tarafta lezzet, biraz ilerde keyif, boylu boyunca , yol boyunca uzanan düşler ve yolun sonunda hayat…
Gün batımında, sonbaharda burdayım. O sevdiğim tarih kokulu semtte, yanımda sevdiğim… Ya ilk buluşmanın verdiği heyecandan, ya senin güzel kokundan; ne tarih umrumda, ne burnumda birahanelerin fıçı fıçı, duman duman kokusu…
İki sevgiliyi yanyana görme hevesimden yada, seni daimi sevgilimle tanıştırma isteğimden bir telaşla Beyoğlu’na götürdüm.
Beyoğlu’nun karanlığında, aydınlığında ben ve sen yürüdük. Yanımızdan sarhoşlar, aşıklar geçti. Binbir surat, binbir hayat gördük aldırmadık. Ne “Pala”nın Beyoğlu’na sığmayan bıyıkları, fötr şapkası, iri taneli tesbihi, ne de alev alev yanan kırmızı mendili dikkatimizi çekmedi. Biz seninle incir ağaçlarının arasında yürüdük, tramvay yolunda yürüdüğümüzü sanarak. Herbirimiz kendi geçmişine dayanmış, incir ağaçlarının ötesine doğru, bir yolculuğa çıkmıştık. Deva çıkmazına vardığımızda incir ağaçları yerine bir Beyoğlu çıkmazı vardı karşımızda. Ne yürüdüğümüz yol toprak yoldu, ne de tepebaşı mezarlıkları; bunların hiçbiri yoktu.
Beyoğlu’nu Galata’ya bağlayan Tünel varsa beni sana bağlayan birşeyler olmalıydı. Daha ilk günden bir bağlılık istemekle başlamıştım beklentilerime. Beklemek, bekletilmek, beklentiler seninle birlikte hep peşimden geldiler.
Telefon etmeni bekledim, aramadığın günlerde. Yaş günümü hatırlamanı; beklemediğim bir anda, bana bir buket çiçek yollamanı bekledim.
Seni değiştiremiyeceğimi bildiğim gibi, kıskançlık yapmasını da iyi bildim. Ve ben tüm beklentilerimi birbirine ekleyerek, senin beni sevmeyi bırakmanı bekledim.
Hayat benim için beklenti demekti; belki de senin içinde. Diğer insanlar da beklediler sevmek için, yaşamak için… Beklentiler olmasa hayat olmazdı belki ben hiç bilemedim. Niye aranmadım diye düşünüp kendi kendimi yiyeceğime,nerede olduğunu merak edeceğime, yanındaki kız arkadaşına aldırmamayı öğreneceğime, neden seni sadece beni sevdiğin için sevmedim? Belki de beni sevmediğindendir, ben hiç bilemedim.
Nasıl şimdi bir Pera yerine Beyoğlu varsa, incir ağaçlarının, üzüm bağlarının yerinde yeller esiyorsa, onca café, restaurant varken deli gibi “Markiz”e gitmeyi isteyipte gidemiyorsam. İncir ağaçlarının ötesine geçme vakti gelmiş demektir.
Beklentili yada beklentisiz, sevgiyle geçelim incir ağaçlarının ötesine…Çünkü hayat geçmişten gelen, tanıdığımız bildiğimiz o incir kokulu ağaçların çok daha ötesinde.
Günbatımında, baharda burdayım. O sevdiğim tarih kokulu semtte, yanımda kimse yok sürüklediğim... Ya Beyoğlu’un sevmenin verdiği heyecanın ürpertisinden yada akşam serinliğinden üşüyorum. Birahanelerin keskin kokusu burnumda, incir ağaçlarının ötesine doğru yürüyorum.
Sevmediğin Perşembe günlerinin anısına
17.05.2001 Perşembe
Ömür İsfendiyaroğlu