Düşlerim asılı kalır yıldızlarda. Yiten duygularım değil, yarınlarımdaki senliğimin olabilirlikleridir.
Hep uzaktan bakıyor gözlerin. Hep uzak dünyaların ötesinden gülümsüyorlar mavi. Sürekli ayrılık türkülerinin tadında bakıyorlar...
Ya ellerin...
Ellerin sürgün yanlarıma mendil sallıyor.
Ellerin düş tarlalarımda orak savuruyor.
Ellerin uzak gülümsüyor yalnızlığıma...
Bilinmez ki sevdalarin duyumsattıkları; tahmin edilir, hissedilmeye çalışılır. Sensizliğimin kırmızı anlarında tenimin ibadet etme isteğiyle yanması, salt terinin tuzundan, salt teninin sıcaklığındaki büyüden uzak kalmasındandır.
Içimde cehennem sancıları, yakıcı bir sızı. Kor bir yalnızlık şiiri dizelenir.
Sen kutsal kitapların sözünü ettigi kadın.
Sen doyumsuz tatların kaynagına sahip kadın.
Sen, dudakları ölümcül öpüşlerin mahzeni kadın. Sendeki dünyanın tüm yıldızlarının şavkını yudumlamak isterdim. Belki de bir hacının Kabe yi tavafında zemzemi ayetlerle yudumlaması gibi. Belki de susuzluğun orta yerinde yağan yağmur damlalarıyla dudak ıslatan karaca sürüsü gibi. Hatta ilk memeye uzanırken bebeğin şuursuz saldırışı gibi.
Hani ne diyor Şair: "Bir ufka vardık ki / yalnız degiliz
sevgilim / gerçi gece uzun / gece karanlık / ama bütün
korkulardan uzak / bir sevdadır böylesine yaşamak..."
Sendeki tüm korkuları kılıç darbesiyle kesmek isterdim; böğründen hem de... Sendeki tüm
sığınaksızlıkları yok etmek isterdim; kendimle...
Sendeki tüm ilahi yakarıları bizliğe dönüştürmek
isterdim: bizli bir ayın ondördünde, bir yakamoz
bahçesinde, laciverde sarılan mavi dalgaların çok
sesli bir orkestra rahatlıgında, rüzgarın tenlerde
vals yapmasını duyumsayarak, sana en derin duygularla gizli şiir demetleri sunmak isterdim.
Varlıgının her hücresini bedenimin her sarmalında hissederek. Sendeki tüm ilahi ayrıntıları, tüm kutsal ürpertileri, tüm düşsel meyve bahçelerini bir ressam edasıyla keşfedip yüreğimdeki tuale aktararak. Hatta bir Osmanlı sultanının o en kibirli bakışının sendeki yansımasını, bir köylü dilberinin en mağrur dokunuşlarına dönüştürerek.
De haydi be gülüm, daha kaç zaman sensiz söndürülecek ışıklar? Daha kaç gece sensiz bozulacak
çarşafların ütüsü? Daha kaç gece sensiz aydınlanacak
gökyüzü yamacımda? Haydi artık sokul bana!.. Kutsa
tenimi teninle!.. Gel haydi!..