İçimdeki Ben ile Bedenimi Saran Bene

Günler gibi geldi geçen anlar hiçbir şey anlatmayan boğuk ve karartıcı bir sesle tepemdeydi sırtında siyah pelerinleriyle korkularım. Yorgun düşüverdi kollarım, düşüncelerim, kelimelerim

yazı resim

Günler gibi geldi geçen anlar hiçbir şey anlatmayan boğuk ve karartıcı bir sesle tepemdeydi sırtında siyah pelerinleriyle korkularım. Yorgun düşüverdi kollarım, düşüncelerim, kelimelerim. Oysa tamda konuşacak ve bağıracak zamandı. Tutan bir şeyler var satırları bende. Seni daha fazla mutsuz kılmamak adına kendimden vazgeçmem gerekiyor bunu hissediyorum. Gülüşün eklenir kimliğime diye bir şiir geldi şimdi aklıma tüm gülüşleri ekledim kimliğime ve dönüşte acıları, hüzünleri, ne yapacağını bilmez tavırları, sessizliği, yollarda yitişi ve kendimden yitişimi... Heyelan düşler içindeyim, öyle ki dikenli tellerle sarılmış mafsallarım. Her adım attığımda ya da uzattığında elimi batar kanar oluyor. Rüyamda koştuğumu terden sırılsıklam olduğumu kendime yetişemediğimi görmüştüm. Oysa her anımda kendimle dolu doluyken neden uzanıp tutamadım elimi diye kendimi kanatmıştım o rüyada.

Düşünmek, düşünebilmek, anlatabilmek zor bir yitişi. Kurşunsuz devrilmelerle alıp başını gidesim geliyor, senin olmadığın yıldızları ne yaparım ben gökyüzünde. Düşünüyorum peşinden koştuğum kendi mutluluğum mu diye bu bencillik değil midir diye sorular sordum kendime. Hiç bu kadar sevmemiştim bu yüzden mi bu kadar kendimi düşünüyorum. Oysa sana mesafelerin yitişleri kadar acılar yaşatıyorum. Varlığımın yokluğu, aitliği, paylaşılmışlığı bana ve sana düşen payın azlığı, başkalarının hak sahipliği ve tüm sahiplenmişliklerden yitip gidişliği. Böyle bir anda varmışken vardığını sanmışken kendine –ki varmanın adımlarıydın sen- öylesine hızlı ve vurgun yer gibi koptu ki varışlar yine paylaşmanın en hoyrat anına denk düşüverdi birden bedenim.

Ben seni düşler gibi sevdim belki de sorun düşlerin içinde aldığım yoldandı. Kim bilir, kim bilebilir bir gün paylaşmanın en kalabalık anında yitip gideceğim. Yaşadığımız her bir an benim için bir dünya yol kât etmekti kendime, kendimden yol almaktı gönderilene ya da seçilene. Ne fark eder ki ha gönderilen ha fark edilen ha seçilen olmak. Nihayetinde bir olmanın adımlarını atar olmuştum.

Sahiplenmek paylaşmanın diğer adımıdır diye düşündüm. Lime lime edilmiş kalabalığımda, kendimi duyuracağım tek çığlığı duyan kimse olmuyor artık. Bir sevgi sahiplendikçe mi büyür? Özledikçe ve vardıkça mı? Düşündüm sanırım her ikisi de… ah yangınlarda kül olmayan yarınlarımı ve dünlerimi alıp götüren kalabalık beni ne zaman bana bırakacaksın. Bedenimi kullanıma sunuyorum ve ruhumla çekiliyorum dünyadan kabuğuma. Şimdi onunla anlamına varacağım tüm yaratılmışlığımın gizli kalmış sorularıyla.

Sevmek tanımsız bir olgu sanırım. Devamı hep acılara sürgün vermiş bir gül tarlası. Sadece güller mi sürgün verir? Ağaçlar, çiçekler, otlar, gülüşler ve gülüşlerde sürgün verir kayıp ülkeler diyarından. Sırasıyla teslim ediyorum emanetlerimi, önce gözlerim, sonra kulaklarım, sonra kollarım, gövdem, ayaklarım ve bir işe yarayacaksa konuşmaya çalışan dilim. Ötesinde kalanları akbabalara versinler yada çakallara onlarda yaşamak zorundalar dünyada. Ve sevgi dediğin şeylerin toplandığı –ki varlığı konusunda hep şüpheye düştüğüm- aklımı da ruhumun ardına takıp gitmeyi seçiyorum yaşamdan. Hoşça kalın. Bu bir ölüme gidiş mektubu değil korkmayın sadece kendine çekilme yazısıdır. Yazacaklarım kanatacak beni de seni de. Üzmek istemiyorum artık seni. Bundan sonrasında mutlak suretle mutlu olacağın anlar çok olacak ve tanımsız bir adamın yaşattığı depremlerden ve o depremlerin artçılarından uzakta olacaksın. Esenlikle kal Murat.

Son bir söz belki de sonsuza kadar geçerliliğini koruyacak anlamını en güzel sende bulan ve ifadesinde hiçbir şekilde riya olmayan bir kelime ile varışlara terk ediyorum kendimi… Hoşça kal…

İçimdeki ben ile bedenimi saran bene….

Başa Dön