Herkes İçinde Kendi Batağını Taşır

nihilizm bir yazgı mıdır? yoksa bir dayatma mıdır? nihilist kimdir sorusunu yanıtlama cabası

yazı resimYZ

Herkes içinde kendi batağını taşır. Her zaman insanın ayağının sürçmesine ve düşmesine neden olacak yaşantılar vardır. Ve yaşam, bu düşme ürküntüsünü hep duyumsayarak akan bir süreçtir. Hiçlik bir yumak gibi yaşamın her yerini sarmıştır. Bu hiçliği besleyen şey inançsızlığımızdır. Kendi olmaktan vazgeçen kişi, artık ne olursa olsun fark etmeyen biridir. Dünyayı kendi içinde bozunduran, onun içinde çürüyen kişidir nihilist. İçimizdeki batak, anlam üretemeyen bu yalnız nihilisttir. Günümüz dünyasında herkes o ya da bu biçimde nihilisttir. Nihilist, kendini, ne olduğunu asla tam olarak kavrayamadığı bir dünyada tek başına bulmuştur. Sürekli çözünen varoluşu, ona bir zindandır. Baktığı nesnelerin ötesine ilişkin bir düşüncesi asla yoktur. Olsa olsa bütün nesneler içinde devinen bir nesnedir, o. Aslında bir ‘o’ bile değildir. Herhangi biri olmaklıkdır. Nesnenin sürekliliği hiçbir şey anlatmaz, anlatılması gereken eylemler bir düşüncenin, idealin sonucudur. Oysa idealsiz olması nihilistin en temel ırasıdır. Bizi kötümser kılan şeyler vardır bir de kötümser insanlar. İşte nihilist birincisi olmadan ikincisi olandır. Nedensiz ağlayan ve nedensiz gülen, belirsizliğe tapan, herkesten farksız olmak için yaşayandır. Bu yüzden modayı iyi bilir, popüler olandan haberdardır, herkes ne yapıyorsa onu yapar. Oysa birisi karşısına geçip, bana biraz kendinden söz et dese, ancak bunları anlatabilir. Nerede saçını kestirdiği veya nerede yemek yemekten hoşlandığı, kendisinin en çok neresini sevdiğini anlatır. Oysa içindeki insana ilişkin dedikleriyle, kendilerine “elma nedir?” diye sorulunca “kırmızıdır” diyenlerden farkı yoktur. Onun gördüğü hep dış yüzeydir, kabuktur. Ve kendisini bakışına indirgeyen kişi olarak, kendiside bir kabuktur. İçrek olmayandır. Dışarıda kalmaya yargılı olmasını, yazgısı kabul etmiştir. Sinen ve sindiğini görmeyendir. Başkaldırması ancak bir öfkedir. Önünden yemeyi alınan bir aslandan farkı yoktur. Oysa onu hoşnutsuz kılan yaşama bağlanmak için yaşar ve yaşlanır. Dünyayı değiştirmek istememesi, değişmekten korkmasındandır. Ama gerçekte arkada değişecek bir şey bırakmadan çekip gider yaşamdan. Aşk onun için sahip olmak ve tabi ki sahiplenilmektir. Onun için yaşamda her şeyin bir ederi vardır, ama paha biçilmiş nesneler dünyasında değersiz kişidir, o. Reklamlarla genel kültürünü artırıp, dizilerle yaşar. Ölmekten çok korkar ama bunun ne demek olduğunu bilmez. O yüzden varolan yanıtlara her zaman düşünmeden kanmıştır. Nihilist, inanması gerekene inanmayan, inanması gerekene inanandır. Gerçi böyle bir ayrım ne olabilir ki.işte ayrım yapamayandır, nihilist. Benzeşendir. Düşler vardır, içinde en olmaz şeyler uyanır. Düşler vardır, bir çölü andırır. Tek bir vaha bulmak umuduyla uzunca yol alırsın ama sonra yorulup uyanırsın. O kadar. Batak kendini çöle dönüştüren, yani erozyona uğramış ormanın, yokluğudur. Gölgeler, uzakta bir yerlerde ışığın hala varolduğunun kanıtıdır. Karanlık ne dünyada ne de onun yokluğundadır. Karanlık bakıştır. Kendini bütünleyemeyen, hep uzak, hep tek ve çaresiz insanın yalnızlığıdır. Nihilizm hep unutmak istemektir. Kendini unutuşa teslim ederek, daha rahat olunabileceği yanılgısıdır. Yani nihilist, ışığı değil gölgeyi gören ve gölgeyi ortaya çıkaranın ışık olduğunu unutandır.

Bekleyişin içinde kendini yitiren bilinç, arayışın içinde kendini bulan ben. Beklemek ve aramak. Belki de bekleyişi aramak. Arayışta beklemek. Anlamsız bir dünyayı anlamlandıran tam da bu ikisidir. Belki hiç ulaşılmayacak ve anlaşılmayacak bir anın varlığına duyulan inançtır. Daha önce sözü edilen inanç böylesi bir şeydir. Bu öncelikle kendine inanmaktır. Varolduğuna, değerli olduğuna ve eylemlerinle belirleyici olduğun bir dünyanın hala bir yerlerde varolduğuna inanmaktır. Değişmekten ürkmemek gerekir. Nihilizm, değiştirememek ve değiştiremeyeceğini sanmaktır. Ağlamaya da gülmeye de gereksinim duyarız. Ama sorun ne ağlamak ne de gülmektir. Sorun ağlarken gülmeyi gülerken ağlamayı anımsamak ve ne olduğunu unutmamaktır. Değiştirmemiz gerekenin dünyaya bakışımız olduğu ve bu bakışın ‘biz’ olduğunu bilmemiz gerekir. Şairin yalnızlığı hep aramak ve beklemektir. Hüznü bizi içine çeker, çünkü o hüzün bizim de hüznümüzdür. Şairin dünyası, gerçekliğe öykünmez onu kendi bakışında tekrar kurar. Duyguların çevresinde dönenen şair, nihilistin konusu olan hiçliğini, kendi tümcelerinde çoğaltır. Tümceleriyle okyanusa kulaç atar ve asla boğulacağını düşünmez. Yüzdükçe okyanusun serinliği ve enginliği onu kavrar. Anlam her kulaçta biriken, sözcüklerin içinde taşınır. Şairin yalnızlığı, nihilistin yalnızlığından çok ayrıdır. Onun yalnızlığı bir seçiştir. Kendi yalnızlığında kendini varoluşuyla tümler. Farklı olmaktan korkmadığı için şairidir. Şiire küfredilen yerde şiir yazar. Ve kendini sakınmadan yaşamaya çalışır. Nihilist imgelemi olmayan bir kafanın, içindeki donuk bir imgedir. Şair ise imgelem dünyasının içinde ki her imgenin kendisidir. Yaşantılarımızı biricik kılmak, yaşama karşı bir tavra sahip olmak, başkasına dönük yaşamak, bunların tümü bir çıkışın olduğunu imler. Sızlanarak, iç çekerek yaşamak tek seçenek olmamalı. Yüreğimizin sızladığını duyumsasak bile yitirmekten korkmadan yaşamalı. Çünkü nihilizm kendi korkusuna yenik düşmüş insanın sorunudur. Ve içimizde taşıdığımız batak, düşmekten korkmadan düşmeyi becermekle kurutulur. Yitmek ve yitişin içinde yeniden doğmak.

Evet nihilizm bu çağın hastalığıdır. Çünkü onu bize dayatan bir anlayışın içinde yaşıyoruz. Gündelik yaşamımızı oluşturan tüm rutinler, izlediğimiz televizyon, anlatılan tüm öyküler; meşruluğu tartışılır zaaflarımızı bazen hor gören bazen de hoş gören bir belirsizlik içinde, nihilizmi artıran nedenlerdir. Kendisiyle ilgili şeylerde bile konuşmaktan aciz kılınmış insan hangi olanaklarda kendini gerçekleştirebilir? Yanıtlanması gereken soru budur. Bizi nihilizme sürükleyen şeyi bilmek, bu hiçlik duygusundan kurtulmanın ilk adımıdır. Bundan sonra bize kalan seçmektir. Bugün neyi sorun edineceğimizi ve bugünü nasıl anlamlı kılacağımızı seçmek. Öyleyse kendi bildiklerinden çoğu olmak isteyen insanın, dış dünya algıları açık olmalı ve iç dünyasında berrak bir görüş olmalı. Anlamı ancak böylesi bir zihin yaratabilir.

Herkes içinde kendi olabilme olanağı da taşır. En başında yalnızca bir olanak olan, ancak yaşayarak kendini gerçekleştirebilir. Bu olanağın ne olduğunu ve nasıl gerçekleşebildiğini, başka bir yazıda yanıtlamayı umuyorum.
]

Başa Dön