Herkes Acıdan Kendi Bildiği Yöntemle Kaçar ve Acıdan Kaçmak Suç Değildir!

Bu yazının ne anlatmak istediğini bu defa tanıtmayacağım. Bu gerçeği her an kelimelere dökebilseydim, bu yazı belki de oluşmayacaktı. Sadece şunu anlıyorum, bazı acıları insan kendini en iyi anlayacağını, kendine yardımı dokunacağını düşünenlere bile durduk yere gidip söyleyemiyor, kelimelere dökemiyormuş. Bu yüzden sevdiklerinizin sevdikleri ile ilgili kötü bir haberi, başkasından duyduğunuzda ona beni neden aramadın demek yerine sıkıca sarılın. Bu daha iyi gelecektir. Hatta o anda olay nasıl gerçekleşti bile diye sormayın, ona o acıyı tekrardan yaşatmayın. Bir arkadaşım, çok üzüldüm ve ne diyeceğimi bilemiyorum diyerek elimi tutmuştu, ve bu gerçekten bir nebze de olsa iyi gelmişti. Okuyan herkese çok teşekkür ederim. İlerleyememek canımı sıkıyor sadece sıkmıyor aynı zaman da yakıyor da! Mazeretler üretmek, cesaretsizliğimin suçunu hep başkalarına yüklemek, kendimi içine tıktığım sürüncemenin sürüp gitmesine, tıpkı bir kara delik gibi ruhumun emilip tüketilmesine, sadece bir kabuk, bir deri-kemik, et yığını parçası olarak yaşamama, gerçeklerden kaçmama, uykuya saklanmama, en mutlu halimde bile bir hüzün öbeğinin ortasında kalakalmama sebep oluyor. Yaşam yeni mazeretler üretmeme yardımcı oluyor. Kelimelere dökemediğim hasretlere, gözyaşımda saklayamadığım acılara, asla yaşamak istemediğim korkulara kapılmama neden oluyor. Kaçış yöntemlerim çoğaldı, düşünmekten, söylemekten, yazmaktan, dile getirmekten paylaşmaktan korkuyorum. Günlerce iyi haber verebilmek için bekledim. Oysa şimdi umutlarımın tükendiği yerdeyim. İçim acıyor, kanıyor kalbim, seni şimdiden çok özledim. Ben büyümeyi hiç istemedim Herkes acıdan kendi bildiği yöntemle kaçar ve acıdan kaçmak suç değildir!

yazı resim

İlerleyememek canımı sıkıyor sadece sıkmıyor aynı zaman da yakıyor da! Mazeretler üretmek, cesaretsizliğimin suçunu hep başkalarına yüklemek, kendimi içine tıktığım sürüncemenin sürüp gitmesine, tıpkı bir kara delik gibi ruhumun emilip tüketilmesine, sadece bir kabuk, bir deri-kemik, et yığını parçası olarak yaşamama, gerçeklerden kaçmama, uykuya saklanmama, en mutlu halimde bile bir hüzün öbeğinin ortasında kalakalmama sebep oluyor.

Yaşam yeni mazeretler üretmeme yardımcı oluyor. Kelimelere dökemediğim hasretlere, gözyaşımda saklayamadığım acılara, asla yaşamak istemediğim korkulara kapılmama neden oluyor. Kaçış yöntemlerim çoğaldı, düşünmekten, söylemekten, yazmaktan, dile getirmekten paylaşmaktan korkuyorum.

Yine göründü gözüme, zaman zaman önümde açılan kuyu, bu sefer bir de üstelik suyla doldu. Kuyu boyumu aşıyor, göremiyorum suyun dibini, gözlerimde ellerim gibi boşlukta yüzüyor sanki. Bakışlarım, kelimelerim, duygularım donuk, kalbim beynim, bedenim tutuk. Gözlerimden akmayan damlalar kalbimde, beynimde, benliğimin en derininde geziniyor. İki kelimeyi bir araya getiremiyorum, yaptığım hiçbir şeyi beğenmiyorum. Gerçeği dile getiremiyorum, anılar dolaşınca beynimin kıvrımlarında gözpınarlarım harekete geçiyor, boğazımdaki hiç geçmeyen yumru yine yeniden titriyor. Amaçsız, anlamsızım. Artık eşime sunduğum anlayışa, babacığım için bende muhtacım. Her yanım ağrıyor, kemiklerim çığlık çığlığa haykırıyor. Dilimle söyleyemediklerimi, bakışlarım, bedenim anlatıyor. Dilimi tuttuğum gibi onları da susturuyorum, seslerini kısıyor, onları amaçsız oyunlarla, dizilerle oyalıyorum. Her şey yüzeysel, sadece yapmış olmak için yapıyorum. Kendimle yalnız kaldığım anlarda bile üzerime yapıştırdığım duvarı kıramıyorum. Çatlaklardan sızan birkaç kelime, bir damla gözyaşı, ruhuma anlık da olsa huzur veriyor.

Bir yandan güzel anlara yetişme telaşındayım, en sevdiklerimin en kıymetlilerimin yaşama telaşında onların yanında olmanın mutluluğunu yaşamaktayım. Başucumdaki duru ile kucak kucağa fotoğrafına her akşam öpücük verip sana iyi geceler dilemekteyim. Kelimelerimin ortaya dökülmelerinden çok onları en derinimde bırakma, onları en karanlığımda boğma isteğindeyim.

Anlamlı, güzel, tutarlı, değerli değil kelimelerim, daha doğrusu sessiz çığlıklarım. Yaralarıma merhem olacaklarını bildiklerimden bile kaçmaktayım. Kendime doyasıya ağlama lüksünü bile yasaklamaktayım. Ruhum, benliğim, bakışlarım, kelimelerim hep gerçeği reddetmek istiyor, ancak gerçek saklanınca huzur ortadan yok oluyor.

Saklanmak en sevdiklerimden, acımı katmerliyor; mutsuzluğumu, bencilliğimi, düşüncesizliğimi, bazen birdenbire beliriveren ancak asla gerçekleştirmeye cesaret edemeyeceğimi bildiğim kendimi yok etme isteğimi. Gözlerime ulaşmayan yapay bir gülümseme ile Herşey normal, hayat devam ediyor, hatta bakın ne kadar mutluyum, hayatımda hiç mi hiç farklı birşey olmasını istemiyorum diyen lakırdıların arkasında: Duru yapayalnız, karanlıkta bir başına, her zaman her şart ve koşulda yanında olan, uzaktayken bile elini tutan o çınar ağacının gölgesinin serinliğinde bile kalamadan. Bana kırgın, bana küskün, çığlık çığlığa ağlıyor, haykırıyor, kendini yerden yere atıyor. Ve kimsenin elinden tutup onu yerden kaldıracağını ummadan bu acıyı içinden söküp atmaya çalışırken, saçlarında bir tutam beyazlıyor. Sadece anne kokusunu içine çektiğinde, onun sıcaklığını yüreğinde hissettiğinde nefes alabiliyor. Bu sefer barışmamız çok zor olacak, yanına gitmeye, yanında olmaya yüzüm yok. Yaşamın yükü ağır geliyor bazen ruhuma. Sakladıklarımı ortaya sereceğini bile bile seslenemiyorum şu an ona. İkimizin de saçlarımızın okşanmasına, ruhumuzun sarılmasına ihtiyacı var.

Günlerce iyi haber verebilmek için bekledim. Oysa şimdi umutlarımın tükendiği yerdeyim. İçim acıyor, kanıyor kalbim, seni şimdiden çok özledim. Ben büyümeyi hiç istemedim

Herkes acıdan kendi bildiği yöntemle kaçar ve acıdan kaçmak suç değildir!

Başa Dön