Bulanık suskunluklar içinde sabah 08:00 başlayan hengamenin içinde akşam 20:00 olmasını bekleyen bir beden ve sanki durmuşçasına ite kaka çalışan bir beyin. Bedenini ve beynin yorgunluğu gözlerimden okunurken anlamsız, adını bile koyamadığım çekişmeler arasında geçen zaman. Ve bu zaman diliminde eriyen kaybolan ben. Ne kadar verirsen hep bir adım fazlasını isteyen malum burjuvazi. Dinlemeyen, sadece sorgulayan ve sistematik olarak bu şekilde olması gereken bir düzen. Düzen belli düzülen zaten belli.
Sınıflar arası git gelin bu kadar uçurum oluşturduğu bir ülkede nedenler niçinler içinde zaten yok olup giderken ben, üstüne birde bunlar eklenince yok olmama savaşı veriyor bedenim. Savaşıyorsun kendinle benliğinle ve düşüncelerinle. Bazen vurup kapıyı çıkmak geliyor içinden, bazen bakıyorsun patronun gözlerine yalvarırcasına kovması için seni ve bazen de. Dedim ya var olma savaşı verirsin yok oluşların tam ortasında. Beton yığınlarıyla dolu bir şehirde; kırılan kaldırım taşının kıyısından hayata merhaba diyen bir papatya gibi direne direne ayaklar altında onurunu koruya koruya yaşarsın. Nefes aldığın müddetçe dikkat çekersin ve ya koparıp öldürmek isterler seni yada ezip geçmek yada bir tekmede bembeyaz umutlarını soğuk betonlar içinde savurmak. Bilmezler ki ne güçlü bağlarla bağlanmışsındır hayat seni öldürmek kolay değildir. Her bahar ayında inadı yükseltirsin başını; inadına direnirsin o soğuk betonlara o kokuşmuşluğa.
Ve gün gelir bir el uzanır sana. O düzen içinde savrulan bedenlerden farklı umut umut ışıldayan gözleriyle. Ve hiç incitmeden koparır seni ve delice özlemle o sadeliği koklar. İşte anlarsın o zaman yaşamanın değerini ve anlarsın o zaman umutların güzelliğini. Var oluşun nedeni bir çift gözde umut olmaktır beklide bir nefes de özlemleri tüketmek ya da ne biliyim sevdalılara akmaktır. Yada sevdalanmaktır anasını satayım sevdalanmak… bir çift gözü düşlediğinde hayatın anasını satmak. Bir soluk duyduğunda içinin delice kıpırdaması ve çocuklar gibi deli deli hoplanmadır mesela. Ama ne sevdalar kaldı sende ne sevdalılar… Tükenişlerin adı oldun beklide hayatlara yada hiç tanımadığın yada tanıyıp unuttuğun insanlar aşk acısı çektiler senin yüzünden bilinmez ama yaşattıkların kadar dolu ve yaşadıkların kadar onurlu yaşayacaksın. Ölüm geçecek aklından çoğu zaman, çaresizlikler içinde ölümü bekleyeceksin sabahlara kadar ama ölmekte yakışmayacak sana sen umutlara gebe yaşayacaksın ve yaşatacaksın o umutları daha nice bedenlere beyinlere. Yok oluşun sadece suskunluğun olacak kimi zaman sanki bir volkan gibi biriktireceksin tüm kinini tüm hırsını ve tüm kelimelerinle küfürlerini sonra ise patlarsın delice yakarsın yıkarsın düzeni bakmazsın kırılganlıklara yok oluşlara; çünkü o yok olanlar kendi sonlarını hazırlamışlardır yaşamın kaynağında.
Kuranda, yıkanda, var edip yok edende insanoğlu aslında. Yani yaşadıklarına kızıp yaşanmışlıklara küfür etmek çözüm değil bence. Ama şu varkı hayatın kaynağında sevgi var; aşk var. Bir insanı sevmekle başlıyor her şey, ve yayılıyor sokakları umut umut sevgiyle doluyor dünya. Bıktığımız yıkmaya çalıştığımız, her gün yaşadığımıza küfür etmektense sevmeyi denesek ve izlesek yaşamı aşık olsak mesela; elimizdeki sevgileri korusak, kalp kırmasak, kızmasak bağırmasak öle saçma sapan.
İşte gün boyu bir türküye bile konu olan o 9 6 yolları bende 8 – 8 yolları olarak yerini aldı; aldı almasına ama en büyük eksiklik yüreğimi dolduracak sıcak sıcacık bir aşk. Yaşamın ortasında kaybetmişliklerle dolu bu yüreğim çok mu şey istiyor bu hayattan yada hayat mı çok acımasız ki yalnızlıları sunuyor bana.. Ya siz ne durumdasınız sordunuz mu kendinize? Yok oluşlar içinde var mısınız bir papatya misali yoksa pembe güzellikler içinde kendinizi mi tüketiyorsunuz? Yada sevmeyipte severmiş gibi mi yapıyorsunuz? Ya da gerçekten seviyor musunuz? Unutmayın seven insan, yüreği dolu insan her ne olursa olsun gözlerini başka gözlere kaptıran insan değil kendini sevdasına adayan insandır!.... şayet o gözler kayıyorsa başka gözlere ne rol yapmayı kaldırır bu hayat ne yapmacıklık yakışır bir insanın doğasına… haksızmıyım?
www.hamzaekiz.com