Güçsüz Dünya
Gözlerini açtığında hala rüyasının etkisindeydi. Böyle güzel rüya görmeyeli çok olmuştu. Daha önce hiç görmediği bir kasabanın boş sokaklarında arabasıyla geziyordu, sanki çizgi filmden çıkmış gibi güzel bir arabaydı..
Vücüdu henüz ağırdı. Gözlerini açmak istemiyordu, rüyaya devam etmek , aynı yollarda dolaşmak. Ama uyanmıştı . Kalbi kalkacağını bildiğinden hızlı atmaya başlamıştı bile. Ayaklarına kan gelmişti. Pencereden gelen hafif bir rüzgar sanki dışarı çekiyordu. Uyanmalıydı ve dışarısı rüyasındaki kadar güzel olacaktı.
Doğruldu ve ayak uçlarındaki pencereden dışarı baktı. Dünya yaşamak için güzel bir yerdi. Ve bugün de güzel bir gün olacaktı. Ayağa kalktı. Tobi de zor uyanmışa benziyordu. Elleri üzerinde gerinerek mayışık gözleriyle sahibine baktı.Sıcak battaniyesi üzerinde uzun zamandır kıpırdamadan yatmıştı ki izi çıkmıştı yuvarlakça. Uyku zamanı bitmişti artık.
Uzun süre yüzünü yıkadı.Ne yapacağını düşünüyordu..
Yavaş hareketlerle kendini çok yormuşçasına televizyonun karşısındaki kanepeye attı kendini. Hemen yanındaki külüstür telefonuna uzandı.. Tobi de kanepenin üzerini çıkmıştı hemen.. Burnunu neredeyse ağzının içine sokacaktı..
-Tobi.... Ağzını biraz çek
Burnundan itti kahverengi uzun kulaklı köpeği...
-Kahvaltıya daha var...
Telefon çalıyordu... Muhtemelen uyanmamış olmalıydı Den. Zaten ne zaman uyandığı görüldü ki sabahın 9 unda. Ama kalkacağını söylemişti. Bugün bisikletle şelaleye gideceklerdi. Havalar ısındığına göre artık gidilebilirdi.
Telefon çalmaya devam etti..Cevap yok....salak diyerek kapattı telefonu...
Tobi şimdi olacakları bilmişçesine ayağa kalktı ve mutfağa doğru yöneldi.
-Hayatımın yöneticisi... nerden de bildin yemek yiyeceğini şimdi...
Kahvaltı etme alışkanlığı yoktu. En azından artık.. buz dolabında bazen bulunan tatlı,peynir gibi bişiyler olurdu.. Buz dolabının kapağını hafifçe aralayıp , ekmek parçaları üzerine koyup atıştırmaktı kahvaltısı. Sonra da üzerine buz gibi bir bardak süt içmek.
Daha sonra buz dolabındaki tencereden çıkardığı dolu ve iştahlandırıcı görülen bir kabı Tobi için ısıttı ve verdi. Tobi ne de olsa aç bir hayvandı. O hep açtı ve güzel bir yemeği hak ediyordu..
Yeniden telefon etti. Hayır kimse açmıyordu.. Bu işte bir terslik vardı.. Acaba uyanıp dışarı mı çıkmıştı....
Üzerine bir ceket giyip dışarı çıktı.. Yol boştu. Pazar sakinliği çökmüştü ortalığa. Bisikletine atladı. Sakince süzülüyordu bisiklet evler arasından.. Sokaklarda kediler kim bu sabah sabah dercesine bakıyodu bisiklete yumuldukları köşelerden.
Köşeyi döndüğünde serin bir rüzgar esti güçlüce.. İleride bir kalabalık gördü Den’in evinin önünde. Ve külüstür siyah bir araba. İçine bol pantolonları üzerine kazak giymiş kısa saçlı iki adam biniyordu. Den’in evinin önünde annesi duruyordu.
Yaklaşırken arabanın sesli motoru çalıştı ve dumanlar çıkartarak uzaklaştı...
-Za teyze... ne oldu..
Kadıncağızın yüzünde bir soğukluk vardı. Mavi gözlerinin rengi sanki daha da açılmıştı.
-Den kayboldu.
-Niye ? ne zaman?.
-Bak bana ilanını verdiler... O artık kayıp.
Elinde tutuğu kağıda uzandı. Den’in fotoğrafı vardı üstte. Den’le ilgili resmi bilgiler... ve altta resmi mühürler....ortada büyük harflerle ‘KAYIP’
-Den Giz’dedir kesin Onu aradınız mı?
Kadın üzgüncesine başını salladı. Bir anda çok üzgün olduğunu hissetti zavallı kadının. Elini omzuna koydu.
-Za teyze böyle şeyler hep yazar... hiç biri gerçek olmaz....üzülmeyin. Ben onu bulurum merak etmeyin...
-Boşuna arama çocuğum...Boşuna arama. O artık kayıp. Gel içeri girelim de sana bir çay koyalım. Hem Den’in resmini de şöyle güzel bir yere koyalım.
Kadında nedense bir gariplik vardı. Çay içmek çok saçmaydı.
-Ben bir Gize uğrayayım. O bilir hiç olmazsa..
-Ah oğlum...Bana kalırsa evine git ve kaybolmamaya bak....
-Za teyze...Siz üzülmeyin...Uğrarım yine..Haber veririm
Olacak iş mi. Şu güzel günde başına gelecek iş miydi. Yani tamam arkadaşıydı ama içinden de hiç aramak gelmemişti şimdi yollarda Den’i. Güzel bir günü berbat etmişti. Aptal Den. Her zaman güzel bir programları bozmayı bilirdi. Dün akşam Giz’le çıkacaklardı. Ne yaptılar ki acaba... Giz... Giz...Bisikletin hızının arttığını hissetti. Bir anda refleks olarak sağ yanına baktı sağdaki dar sokağa doğru dönerken. Sanki tobiyi ezmemek için dikkat edercesine. Alışmıştı tobiylde bisiklet gezintilerine. Tobi herzaman sağında koşardı. Bazen yarışırladı. Fazla yormamak için sadece bir sokak kadar... Derin bir iç çekti bisiklet üzerinde. Güneş bulutların arasından çıkmış ortalığı aydınlatmıştı artık. Ama içi sıkılıyordu...
Giz’in evinin önüne doğru yaklaşırken dörtyol ağzında durdu. Bir otobüs geliyordu sağ taraftan. Araba gibi burnu çıkık otobüslerden. O otobüsler hala kalmışmıydı ki. Önünden geçerken otobüs çamurlu camları arasından içindeki insanlara baktı... Hemen hepsi erkekti. Anlamsızca ve sıkıntıyla dışarı bakıyorlardı. Hemen altlarındaki otobüs reklamındaki kadın ise sırtüsütü yatmıştı otobüsü boyunca. Üzerinde askılı bir elbise.Güneş gözlüğü. Bir omuzu geriye atmış. Yüzünde bir gülümseme..Hemen altında büyük harflerle, “Limonata plajında yeni bir hayat sizi bekliyor”
Son zamanlarda böyle salakça reklamlar artmıştı. İnsanın içine sıkıntı veriyordu böylesine kötü ve yapay reklamcılık anlayışı..
Otobüsün hemen arkasından geçerken tam otobüsün yanmamış yağ dumanını soludu. Vapur bacasından çıkan duman gibi kokuyordu.
Gizin evi çok güzel bir bahçenin yanındaydı. Komşularının böylesine zevkli insanlar olması çok şanslıydı insanın.
Bisikletini kenara dayadı sakince. Giz yalnız yaşıyordu. Arada sırada uğrardı gize eskiden. Den ile beraber olduğundan beri pek uğramaz olmuşu. Ne de olsa artık Den’in di ve evine Den’siz gitmek ayıp olurdu. Oysa sadece bir kaç sene önce ne kadar yakındılar. Etraflarında dönen her çeşit dedikoduyu konuşurlardı beraber. Hatta birisinden hoşlandığında bunu Giz’le paylaşmak için sabırsızlanırdı. Saatlerce konuşurlardı..
Zili çaldı. İçeriden sesi oldukça açılmış bir televizyon sesi geliyordu.. Kapıyı açtığında giz kısa bir süre anlamsızca bakıştılar.
-Naber, Giz ? Nooldu anlatsana?
-Ne demek ne oldu. Ben de sana soracaktım. Den ortalıkta yok. Annesi aradı sabah. Kaybolmuş.
Bir yandan içeri doğru yürüyorlardı. Evin oldukça değişmiş olmasına rağmen o muhallebi gibi sıcak kokusu üzerideydi. Kahverengi perdeleri ve içinden sızan kumaş ışığı.Mutfak tezgahı ve salon. Yumuşak kanepeleri ve Giz’in konuşurken sürekli sarıldığı yastıklar...
-En son dün akşam beraber değilmiydiniz?
-Evet akşam ‘Uzak’taydık. Biraz içtik. Sonra dışarı çıktık. Dış yoldan yürüdük. Bizim eve geldik. Sonra güle güle dedi ve gitti...
Yine oturmuş ve çizgili çoraplarının üzerine yastığını almıştı. Giz’in çok güzel siyah saçları vardı. Ve mavi gözleri. Güzel bir kız dı ..ama daha çok kardeş hissi uyandırıyordu.
-Annesini gördüm sabah.Kadınla fazla bir şey de konuşamadık. Soramadım şimdi. Herşeyi kabullenmiş gibiydi.Hatta çay içelim falan dedi. Zaten şu bürodan adamlar ‘Kayıp’ kağıdını da çıkartmışlar...
-Hadi ya?. Bürodan adamlar mı?
-Evet tam Den’in evine yaklaşırken iki tane adam arabaya bindiler. Biraz benden çekiniyor gibi bir halleri vardı.
Televizyonda bu sırada Limonata plajındaki evlerin reklamı vardı. Üç katlı villaların önündeki havuzda yüzen kızlar , havuzdan çıktıktan sonra güneş gözlüklerini yukaruı kaldırıp şuh bakışlarla limonata yudumluyorlardı. Bir süre boş boş televizyona baktılar.
-Herhalde gece dönmeyince annesi kayıp haberi verdi.
-Hayır.. dedi Giz.Olamaz ki. Ben annesiyle konuştum sabah. Yeni kalktığını ve Den’i göremediğini söyledi.İlk iş de beni aradı.
-Ee..? O zaman kaybolduğunu nasıl biliyorlar.. ? Peki sen hiç bir gariplik farkettin mi Den’de. Yani ...Ne bileyim...
Küçük bir sessizlik oldu. Aralarında bir sıkıntı olduğunu anlatmıştı Den. Bir gariplik vardı elbette ama bunun Den’in yokolması ilgisi yoktu..
-Evet dün hiç olmadık şeylerden bahsetti Den. Biliyorsun genelde çok şikayet eden bir insandır. Dün ilk defa belki de,bu kasabayı çok sevdiğini söyledi. Her şeyiyle.. Yıllık karnavalları. Dar sokaklara kurulan uzun masaları. İnsanlarının sessizliği. Ters birşeyler vardı kesin..belki de kaybolacağını biliyordu. Bilmiyorum. Belki de gitti...
-Den hiç bir yere gitmez. Yani evet şikayet ederdi ama bugün normalde şelaleye gidecektik . Yani plan yapmazdı herhalde...
-‘Uzak’ da bir çift vardı. Onları daha önce hiç görmemiştim. Esmer bir kızla, bol siyah pantolonlu bir çocuk. Limonata içiyorlardı. İnsan uzağa gelip de bira içmez mi? Acaip tiplerdi. Ve sürekli bize bakıyorlardı, hatta eteğimi toplamak zorunda kaldım, o kadar çok baktılar ki. Den bana onları tanıdığını söyledi...
-Ben de tanıyomuyumdur acaba..
-Hayır sen tanıyor olamazsın.. Buralardan değil. Yani gelenlerdendiler... farklıydılar onlar. Kıyafetleri bile farlıydı, çok renksizdi.
-Nerden tanıyorsun diye sormadın mı?
-Sordum ... birşey söylemedi.. Yani bir gariplik vardı diyorum ya sana...
Konuyla ilgili olarak birşeyler yapmak gerekiyorduysa da Giz aslında kabullenmiş gözükmüştü. Acaba Den’le ilgilenmemesi bir bakıma flörtöz bir davranışmıydı. Senelerce birbirlerine flörtöz davranmışlardı. Ama asla normalden biraz uzun bakışmalarla, hafif dokundurmaların ötesine geçmemişti flörtleri. Tabi çizgili çoraplarının altında belli olan dolgun bacaklarına bakmadan geçmemişti. Ama yine de onlar arkadaştılar.Ve hep de öyleydiler.
-Bana kalırsa şu işi büro da çözmek gerek. Yani madem annesi aramamış. Birileri büroya birşeyler ihbar etmiş olmalı.Ben bir gidip soracağım.Beraber gidelim mi?
-Hayır.Ben ‘Uzak’ ta bilen varmı diye sormaya gideceğim. Şu çift bizden sonra çıktı. Belki Lir biliyordur. O herşeyi bilir....
-Evet iyi fikir...
Ayağa kalkıp çıkışa doğru yürüdü.Giz’se ağır hareket ediyordu. Beraber çıkmayacakları kesindi. Herhalde evde birşeyler yapmak istiyor diye düşündü. Sanki yapacağı şeyi söylemek istemiyormuş veya belli etmek istemiyormuş gibi geldi. Acaba gereksiz yere mi şüphelenmişti.
-Herneyse kendine iyi bak Giz...Lir’e selam söyle...
-Söylerim...
Ayakkabılarını giydi.Kapıyı kapatmadan önce yine birbirlerine birşeyler anlatmak isteyip anlatamıyormuşçasına baktılar.
Kapıyı kapattığında kafasında sanki hiçbirşey konuşmamışçasına limonata sahilindeki evler ve reklamın sıkıcı müziği vardı. Akılda kalıcı bir müzikti ki neredeyse hafifçe mırıldanıyordu.
Acaba evde neden kalmayı tercih etmişti ki. Aslında o kadar çok merak etmişti ki şu 'uzak'ta olanları, gidip Lir'e soracaktı. Ama önce büroya gidecekti. Bisikletine binerken komuşularının güzel bahçesine bir defa daha baktı. Baharın geldiğini göstermek istercesine her ağaçta başka renk fışkırıyordu...Nedense bu büyük bahçeye evleri oldukça ufak kalmıştı.
Bisiklete binerken uzakta bir otbüs daha gördü ki, şaşırmıştı..Ben bugün otobüs görmemişmiydim diye düşündü... Aynı günde bu kadar çok insan yok ki kasabada otobüsleri doldursunlar...Birşeyler döndüğü kesindi şu kasabada..
Bisikletle giderken havanın serinliği, yandaki evlerin bazılarından mükemmel bir güzellikte fışkıran ağaçlar ve huzurlu kedilerin dışında bir şey daha görmüştü. Mükemmel güzellikte olan... Se. Se daha önce küçük bir kızdı.Fakat son bir kaç senedir dikkat çekici bir güzelliğe kavuşmuştu. Ortalıkta görüyordu, fakat bir türlü konuşmaya cesaret edemiyordu,aralarında3-5 yaş kadarfark olmalıydı. Konuşmaya cesaret edememesinin bir sebebi etrafında her zaman arkadaşlarının olmasıydı. Kendinden küçüktü. Arkadaşlarının bakışları hep üzerinde oluyordu. Keşke arkadaşlarının olmadığı ilk gördüğü zamanlarda tanışsaydım diye düşündü tam yanından geçerken. Şimdi Se'nin yanında koyu saçlı denetleyici bakışlı arkadaşı vardı. Bu arkadaşları Se'lerin sokağına yeni taşınmışlardı. Taşındıklarından beri bir defa bile yalnızken görememişti.
Büronun önüne geldiğinde otobüslerden birinin de önünde durduğunu farketti. Büro binası kasabanın yapıların benzemiyordu. Çünkü çok büyüktü. 6-7 katlıydı. İki kapısı vardı. Başatan başa camla kaplıydı. Ön duvarı dışında. Burada birçok ilan aslıydı. Bazıları sadece boş vaadlerdi. Bazıları kayıp ilanları. Ölüm ilanları. Otobüsten inen bir çok insan kapıda kalabalık oluşturmuşlardı.Yanlarından zor olarak içeri girdiğinde içeriden üniformalı birisi 'Lütfen sırayı bozmayalım' diyerek durdurdu.
- Ben bu gruptan değilim. Ben sadece kayıp bürosuna gideceğim. Bir arkadaşaım kayboldu da.
- Lütfen sıraya giriyorsun arkadaşım.
Ne zaman arkadaş olduk diye düşündü. Bıyıklı şişko. Üniforması farklı mı yapıyordu onu.Daha fazla uğraşmak istemedi. Hiç birşey söylemeden arka tarafa doğru yürüdü.
- Merhaba. Sen diğer otobüslemi geldin arkadaşım dedi sıranın arkalarındaki zayıf kuru yüzlü adam
Yine mi arkadaş diye düşündü
- Hayır ben buralıyım.
- Vaay o zaman çok zenginsindir.Kendine ait bir evin var mı?
- Evet ama burada yaşayan herkesin kendine ait bir evi vardır.
- Ben de öyle duymuştum...dedi kuru yüzlü esmer adam. Ve gülümsedi. Sanki bak gördünmü işte dercesine. Görülecek bir şey yoktu olsa. Ben Mersanzi dedi sonra.
Uzun bir isimdi. Tanışmak istemesi güzeldi ama tanımadığı birisine ismini söylemek neden?
- Memnun oldum.... Bu sırada çok beklermiyiz?
Adam sen bilirsin tarzında bir surat yaptı.
- Sen istersen öne geç arkadaşım senin işin farklı.
Terslemesinden sanki memnun olmuşçasına gülümsedi. Adam da gülümsemişti. Daha çok sahte bir gülümseme gibiydi.
İçeri girdiğinde sıranın 'yeni yerleştirilenler-ilk başvuru ' adlı bir odanın sırasını beklediklerini gördü.
Koridorları uzundu büro binasının. İleride 'kayıp ilanları' odasına giridiğinde içeride bir masa, üzerinde bir bilgisayar, arkasında üniformalı bir adam vardı.
- Buyrun...dedi adam nazikçe
- Benim arkadaşım kayboldu da dün akşam.. Bu konu da konuşacaktım.
- Tabi buyrun oturun. Hemen bakalım.
Çok olumlu gözükmüştü adamcağız.
- İsminizi alabilirmiyim.
-Kaybolan arkadaşımın adı 'Den'
- Sizin isminiz?
- Ben Den'in arkadaşıyım.
- Adınız.
- Adımı almanız neden gerekiyor?
- Kiminle konuştuğumu bilmek isterim.
- Benim adım yok. Yani kayıtlarda 'isimsiz' olarak geçiyor. Uzun bir hikayesi var.
- Kayıtlarda 'isimsiz'olarak geçiyor olmanız benim için yeterli. Ne de olsa başka 'isimsiz 'yoktur öyle değil mi?
Komik bir şey söylemişçesine güldü...
- Sanırım. En azından bu kasabada.
- Kasaba değil... Lütfen... Burası dünyanın en güzel şehiri.
- Güzel olduğu kesin.. .her neyse 'Den' hakkında bilgi sizden mi alacağız?
- Evet benden alabilirisiniz. Den şu köprü tarafında oturan çocuk değil mi.
- Evet. orada oturuyor.
Bilgisayada birşeyler tıkladıktan sonra.
- Dün gece kaybolmuş. En son dış yolda yalnız yürürken görülmüş. Şu anda aranıyor.
- Yalnız mı? saat kaçta.
- Bu konu hakkında bilgi veremem. Verebilmem için üyeliğinizin olması gerekiyor.
- Ne üyeliği
- Büro üyeliği tabi ki.
- Ama sizin göreviniz hepimize eşit bilgileri vermek .
- Tabi ki.. Herlkes eşit bilgilere ulaşabilir. Televizyondan da takip edebilirsiniz. Ya da yerel bağlantılı bilgisayarınızdan.
- Bilgisayar ya da televizyonum yok.
- A.. buna üzüldüm işte. Size en yakın zamanda bir televizyon bilgisayar ve 'büro üyeliği formu' gönderilecektir. Adresinizi alabilir miyim?
- Tabi... Dış yol, 44 numara.
- Teşekkürler
Bürodan çıktığında içinde yanmış plastik kokan bir his vardı. Hemen derin nefes alıp kurtulmak istiyordu oradan. Dışarıda uzun kuyruk ve kargaşa devam ediyordu
-Kendine iyi bak arkadaşım........ diye bir ses yükseldi arkasından
Bu mersanzi denilen yabancıydı.
-Buralar küçük..... yakında görüşürüz...
Sadece baş sallamakla yetindi. Görüşmek mi? Ne için? Ne yapmak için?
- Hadi Lir, ciddi ol. Nasıl hiç bir fikrin olmaz. Sen herşeyi bilirsin.
- Hayır. En son beraberce bardan çıktılar Giz’le ve sonra yokoldu. Biliyorsun bazen insanlar yok olur, kaybolur...bazen geri döner, bazen geri dönmez...
- Giz sana uğrayacaktı neden uğramadı ki acaba...Onunla konuşurken farketmiştim..bu işte bir gariplik var. Yani büro kendisine hiç haber verilmeden zaten bir gecede Den’in kaybolduğunu keşfetmiş..Bu da demek oluyor ki bunu düzenleyen büro’nun adamları....Bunu sen de biliyorsun.Burası artık eskisi gibi değil farketmiyor musun. Herşey değişiyor, herkez değişiyor..
- Evet..ama ne yapabilirim...
- Saçmalama Lir.. Sen tek kişi demek değilsin. Sen yüzlerce kişi demeksin. Sen bir ilahsın farkında değilmisin, senin dediğini dinleyen o kadar çok kişi var ki. Onlara anlatabilirsin. Burayı eskisi gibi güzel bir yer haline getirebiliriz..
- Sağol. Ama o kadar çok sevildiğimi zannetmiyorum.
Kızıl uzun saçlarını arkaya doğru çekiştirdi. Daha sonra uzun sakallarıyla oynadı.
Peki..aklından geçen ne..?
Lir her zaman kısa kararların adamıydı. Her zaman önce biraz itiraz eder, ama her türlü harekete katılırdı.
-Çok basit... Çevrendeki insanları ayaklandıracaksın. Bize Den’in kaybolması ile ilgili tüm bilgileri verecekler.Vermak zorundalar...Ayrıca tüm diğer kaybolanların dökümanlarını. Gerekirse bunun için direneceğimizi, ortalığı karıştıracağımızı bilecekler... Ve senin yapman gereken ağzını açmak. Etrafındaki insanları ikna etmek.Hayatlarını büronun istediği değil kendi istedikleri şekilde yönlendirmelerini sağlamak. Büro’nun sahte vaadlerine kanmamalarını sağlayacaksın. Hayal içinde kayboluyorlar.
Ne de olsa Lir bir savaşçıydı. Onun kanında vardı savaşmak. Gözlerini çoktan üzerini örtmüş olduğu eski öfke kapladı. Kalın vücudu sanki daha da kalınlaşmıştı.
Derin bir nefesle geniş akciğerlerini daha da genişletti.
-sen iyi bir insansın...
Önemli birşeyler demeye başlyacak olduğu belliydi Lir’in...
Her zaman da öyle oldun. Ve tabi hep iyimser de oldun...
Uzun bir süre sessizlik oldu
Ve içindeki öfke artarken de iyimsersin ne yazık ki. Bak...önce belirli şartlar gerek. Öncelikle bir insanın isyan edebilmesi için düşünmeye zamanı olması gerek. Burada herkes evindeki büronun verdiği bilgisayarlardan haber takip ediyor, büronun bulduğu işleri yapıyor. Onların akıllarında ne yapmalıyım değil, bu işi nasıl bitirebilirim sorusu var...Düşünmeye vakitleri yok, hele isyan etmeye hiç yok...Bu insanların sadece birkaçını uyandırıncaya kadar alacağımız riski düşünürsen...
-Risk mi? Risk yaptığın herşeyin kanıdır ,Lir. Ciddi ol.. Yaptığın işi canlı hale getirir, onu yaşatır. Bence herkesin üzerindeki plastiklerden arınmaya ihtiyacı var.En azından bu kasabada. En içlerinde bir yerde yeni bir dünya kurma ihtiyacı vardır insanların, ve bunun için tüm benliğini ortaya koyabilirler. Gerekirse programlarından vazgeçerler...
Sıkılmış gibi bir hali vardı Lir’in. Etrafta bara gelenlere bakmya başlamıştı. Ama bir yanıyla ikna olma belirtisiydi bu sanki. Sadece üzerine bir tembellik çökmüş gibiydi.
-Bunu sadece benim hiç olmayan adım için yap Lir.
Etrafa bakan lacivert gözlerini çevirmişti şimdi. Sessizlik hakim oldu. Böylesine ciddi birşey duymayı beklemiyordu Lir. Dudakları önce yarım açıldı.
- Elimden gelenin en iyisini yapacağıma emin ol....
İşte bu Lir’e özgü bir cümleydi. Bunu duyduktan sonra artık gidebilirdi. Ayağa kalktı.
-Yapabilirsin, Lir...
Hafifçe omzuna dokundu. Ona güvendiğini göstermek istiyordu.Kapı arkasından kapandığında, dışarısı serinlikten artık soğukluğa geçmişti.... Barın içi ise patlamaya yakınlaşmış kalbi gibi sıcak olduğunu hissetti.
Artık Den için o gün yapması gerekenleri yapmıştı. Eve gidip bütün gün unuttuğu Tobi’yi sevebilidi. Tobi karanlığı hiç sevmezdi...
Kapı çaldığında salondaki koltukta uyuyakaldığını farketmişti. En son Tobi’yi seviyordu, kanepeden sarkıttığı eliyle. Kafasını kaldırdığında Tobi’nin kapının önünde kuyruk salladığını gördü. Kapıyı açtığında iki üniformalı genç kapıda duruyorlardı.
-Günaydın. Buyrun.
Kısa boylu genç bir zarf uzatmıştı. Çok saygılı gözüküyorlardı.
- Günaydın.. . Bu nedir?
Bir yandan zarfı açarken bir yandan da Tobi’nin etrafını koklayıp durduğu pakete gözü takılmıştı.
-Üyeliğiniz üzerine size gönderilen paket.
-Ben hiç bir yere üye olmadım ki?
Gençlerden tıknaz olan yerdeki paketin bir ucundan tutmuştu bile.. Diğeri de gülümsemeyi ihmal etmeden eğilmişti diğer ucuna. Paketi kapıdan geçirirken kısa bir itiş kakış yaşandı. Bu arada özür dilemeyi ihmal etmediler.
-Salona mı yoksa yatak odasına mı kuralım bilgisayarınızı.
Tobi’yle bir an göz göze gelmişti. Sanki tobi eve gelen yeni oyuncaktan ve misafirlerden memnun gibiydi.
-Salona... ded kısa tutmak için herşeyi.
İki genç salonda paketi açıp içindekileri çıkatmya başladıklarında elinde tuttuğu zarfı okuma fırsatı bulmuştu ilk defa.
‘ BÜRO ÜYELİĞİ’NİN SİZE KAZANDIRDIRDIKLARI’başlığının altında yazılı birçok madde vardı. Bunlardan hemen yanında geniş kalçalı ve kıvrak vücüt kıvrımlı bir kadının fotoğrafının yanındaki yazıya gözü ilişmişti.
‘ Aradığınız insanı bulmanın en kolay yolu!’...
Kolay bir yolu varmış demek ki diye düşündü. Belki buradan Den’i bulabilirim diye düşündü. Belki gerçekten bir kolay yolu vardır...
İki gençten daha şişman ve tıknaz olan arada bir dönüp bakıyordu. Meraklı gözleri etrafı arştırıyordu...
-Eviniz çok güzel...
Dedi uzun boylu olan. Sanki hiç ilgilendirirmiş gibi. Bazı insanlar herşeye burnunu sokmaktan zevk alıyor diye düşündü.
Bundan sonra, büro üyeliğiniz sayesinde, artık iyi değerlendirirsiniz.
Hiç bakmamıştı bunu söylerken, sadece bağlamaya çalıştığı kabloların içine gömülmüştü.
Diğer tıknaz olansa kaşlarını kaldırıp, cinsellikle ilgili birşey konuşulduğunda gözleri açılan aptal on yaşında çocuklar gibi bir ifade yaptı.
-Bu sizi hiç ilgilendirmez...Zaten şu bilgisayarı da istememiştim... büro üyeliği de istemedim.
Zayıf uzun boylu olanın dikkatini çekmişti bu sözler.Bir ana kafasını kaldırdı. Birşey söyleyecek gibi oldu. Sonra vazgeçti. Şişman olan iyice kabloların arasına karışmıştı...
İşeri bittiğinde yüzleri gülüyordu.
-Büro üyeliğiniz size çok şey kazandıracak iyi günlerde kullanın.
Üye olmak istemediğini tekrarlamanın anlamı olmadığını farketmişti.Sadece sustu. Kapıyı kapatmadan şişman olan kapıyı kapatmadan önce yarım eğilerek gülümsesi, karasızca selam vermeye çalışarak. Ve siyah bir arabaya bindiler ve arabaları tozu dumana katarak uzaklaştı.
Artık Tobi’nin de heyecanı azalmıştı, gidip yatağına yatabilirdi...
Her ne kadar bilgisayar ve televizyon kullanmıyordu. Ama şu tanışma fırsatı aklını çelmişti. Se’yle tanışabilse... Aptal bir ‘büro üyeliği’ne bile değerdi.. Ya da değmez miydi. Başlayan bir isyanın öncüsü gibi düşündü kendini. Bir kız için koca bir isyan sona mı erecekti? Kendinden utandı bir an...hiç açmadı bile bilgisayarı... dışarı çıkmalıydı. ...Se dışarıda da olabilirdi.
Serin ve hafif yağmurlu bir gündü. Gizin komşularının bahçesinin önünden geçerken bahçede işçilerin çalıştığını gördü. Kesin güzel birşeyler yapacaklar, çok zevkli insanlar ne de olsa diye düşündü.
Giz’in kapısını çaldığında içeriden gelen televizyon sasi kısılmıştı. Kapı açldığında Giz’i son zamanlarda hiç görmediği kadar pasaklı gördü.
-Naaptın...hiç çıkmadın mı yoksa evden.
-Yapmam gereken o kadar çok iş var ki...
-Ne işi? Sadece evde biraz dinlenmen yeterdi.
-Televizyonda kaybolanlar hakkında haberleri dinledim. Bilgisayardan Den hakında bilgi ararken toplamam gereken başka bilgiler olduğu söylendi. Onun tüm arkadaşları hakkında ayrıntılı bilgi toplamam ve düzgünbir yazı halinde iletmeliyim ki, büro’nun arama işleri hızlansın...
-Benim hakkımda da yazıyor musun?
-Evet...herkez hakkında...sonuçta bu bir soruşturma ... hatta sana soracaklarınm var
Giz belli ki saçmalamaya başlamıştı. Sadece daha çok çalışmasını sağlamak ve olanları düşünecek vakti kalmamasını sağlıyorlardı. .Hem de tabi bilgi toplayacakalar.
Giz’i elinden tuttu.
-Sen neden dün Lir’in yanına gitmedin? En son gidicem demiştin? Şimdi gel... Lir ‘e gidiyoruz...
-Ama gitmesem daha iyi olacak.
Sadece sıkıca tuttu elinden ve nazikçe çekti. Kapıya doğru yönlendirdi. Giz ne yapacağını şaşırmış gibi bakıyordu...
-Ayakkabılarını giy ve gidiyoruz...
Kesin kararlılık karşısında sıkılmış bşr surat yaparak ayakkabılarına uzandı.
“LİR’İN PARTİSİ” yazıyordu ‘uzak’yazısının hemen yanındaki büyük bez afişte. Lir bir işe girdiği zaman tüm gücüyle girerdi....
Kapıyı açtıklarında Lir barın arkasındaydı. Tüm heybetiyle istifini bozmadan bira koymaya başladı. Bara yaklaştıklarında da direk uzattı biraları.
-Bugün eğlence var....
Mutlu hissetmişti kendini... Birasından hemen biraz yudumlayarak gülümsedi.
-Kimler gelecek?
-Gerekli yerler söyledim. Yeterince insan gelecek. Bu parti tüm isyanın çekirdeğini oluşturacak.
Giz hemen yanına oturmuştu. Etrafa bakıyordu. Lir’le gözgöze gelmemek ister gibi bir hali vardı sanki. Niye bu kadar tedirgin olmuştu ki şimdi giz?
-Ne isyanı ,diye sordu Giz.
-Göreceksin, dedi. Aslında kendi de tam tanımlayamıyordu, ve ne yapacağını bilmiyordu, ama en kolay cevap da buydu.
-Hepsi Den’le yaşayamadığımız günler için....
-Den yaqkında bulunur, niye böyle konuşuyorsun ki. Sadece kendin hakkında bilgi vermemek için değil mi...
Giz sinirlenmiş gibiydi. Ama sinirlense de hiçbir zaman sakin görünümünü kaybeden bir insan değildi. Ve çok güzel bir yüzü vardı. İnce bir burnu, ince el hatları.
-Bizim hakkımızda bilgi vermemek için, Giz.Neden bizi incelesinler ki? Neden bizim hakkımızda herşeyi bilsinler. Hiçkimsenin hiçbirşey bilemdiği bir dünya sence de daha heyecanlı değil mi?
Giz birasından yudumlamaya başlamıştı. Bu da demek oluyor du ki ‘katılıyorum’...
Hafifçe gülümsedi...
-Yaşayamadığımız günler için, diye düzeltti deminki sözünü. Bu sefer Giz de katılmıştı sanki.Hatta Lir’le bakıştıktan sonra hafifçe gülümseyerek, Lir’e de birasını uzattı.
Hava kararmış insan sayısı artmıştı. İnsanlar aralarında konuşuyor fakat neden müziğin sesinin az olduğu hakkında hiçbirşey bilmiyorlardı...Neden Lir’in partisiydi de, Uzak partisi değildi?
Kanındaki alkolün verdiği sıcaklık hissi ayaklarına ulaşmıştı. Lir müziği kapattı. Yanına gelip
-artık konuşmalısın.. dedi.
Bu sefer kışkırtmaya kurban olan kendisiydi. Hani Lir başlatacaktı herşeyi?
Ayağa kalktığında ne diyeceği hakkında hiçbirşey bilmiyordu. Sadece hep kafasında dolaşan şeyleri söyleyecekti. İnsanların bakışları arasında bir masanın üzerine çıktı. Burası daha düzgün bir yerdi konuşmak için. Hemen çizmesinin yanıda duran bir bardağı eline aldı.
-Bugün buraya gelirken aslında kendiniz için çok özel birşey yaptınız.
Hafifçe başının döndüğünü ve kalbinin hızlı attığını hissetmişti. Ayaklarının ucundaki insanlara baktı
-Bir partiye geldiniz. Çünkü birşeyler arıyordunuz....
Aralarda bekliyordu...sonunda ne geleceğini merak ettirmek istiyordu...artık ne diyeceğini hissediyordu sanki
-Aradığınız şey...
gözü Lir e ilişmişti.kızıl uzun saçlarıyla bakıyordu lacivert gözleri...
-Kardeşlerim......aradığınız şey hiç bulamadığınız ama hep aradığınız hayatlarınız......Gerçek adlarınız kardeşlerim...Üzerini bir bahaneyle örttünüz hep...Onlar bize bir rol verdiler. Bir hayat verdiler, ve onu yaşamamızı istediler. Bizi birbirimizden uzaklaştırdılar kardeşlerim.... oysa biz herzaman “bir”dik. Hep aynı kabileydik...
Bu yolları kim yaptı....
Sesini yükseltmeye başlamıştı.
Kim yaptı bu evleri arabaları...
Kim koydu yaşama kurallarını. Kim bizi gözetleme hakkını verdi onlara..?Kim toplumu belirledi ve toplum dışına atma hakkı verdi onlara.
Kim öğretti bize çekingenliği.Yaşamaktan kaçınmayı... Sevgimizi göstermemeyi kim öğretti bizlere?
Bizleri ayıran kim bu denli?Evlerimize hapseden...
Aranızadan hiçbirinizi tanımıyorum. Çünkü yabancılar tanışır...Oysa Biz her zaman aynı kabileydik...
Ve kardeşlerim, sizi içiyorum....
Elindeki bardağı sonuna kadar içti.
Ve ardında kalan kabı, büro ve kokuşmuş kurallarına bırakıyorum...
Elindeki bardağı herkesden uzak bir yere fırlattı..Bu noktadan sonra artık ne dedğinin önemi yoktu... Zaten Lir de müziğin sesini açmıştı. Bazı gözler hissetti üzerinde masadan merdiven basamaklarına basarcasına sandalyelere basarak inerken.indiğinde kendini sakin bir gölün içinde gibi hisetti. İnsanlar bağırıyordu, dansediyordu, gülüyordu, ama o kendini sessiz bir göl içinde hissetti, günbatımında binlerce yıl önceye ait.
İnsanların arasında sanki tam da güneşin battığı yerde Se’yi görmüştü. Se yakınına doğru geliyordu, danseden bağırarak onuşan kalabalığın arasından... Yakınına geldiğinde elini omzuna koydu. Bir anda ...
Kalbindeki büyük enerjiyi hisseti. Se’ye dokunması öylesine kolay olmuştu ki. Bu yeni bir dünya olmalıydı. Yakınına doğru çekti Se’yi.
-Seni yüzbinlerce yıldır tanıyorum.
-Ben de seni... Gülümsemesi gerçekten güzeldi. Belki de aklından geçenler kendisininkilerden çok farlıydı. Ama içinde sanki kendini görüyordu.
-sence yeni bir dünya kurmak için neyimiz eksik?
Gülümsemeye devam etti Se.
-başlatmaya çalıştığın isyan?
Aynı gülümseme kendine de bulaşmıştı...kendini anlaşılmış hissetmişti.
Elini sevgi dolu bir şekilde yanağına uzattı Se’nin. Se eliyle tuttu elini.
-Seni ne zaman yine görebilirim?
-Şimdi...
-Yani sonra ne zaman görebilirim.
-Şimdi...
Aynı gülümseme yeniden gelmişti yüzüne. Daha fazla ısrar etmeyeceği belliydi.
-benim gitmem gerekiyor... Arkadaşlarım...
elini tutarak uzaklaşmaya başladı, yeterince uzaklaştığında vücudu, eli de yavaşça bıraktı elini, isteksizce, ve arkasına bakmadan uzaklaşmıştı Se.
Kendine kızmıştı. Biraz abartmıştı sanki şu olayı. Neden normal bir insan gibi konuşmamıştı ki. Ne gerek vardı mecazlı anlatımlara. Her zaman bir “ sonra “ vardır oysa öyle değil mi..
Sonra dedi içinden, ve Lir’ döndü. Yeni biralar içerek bir başlangıcı kutlamak için. Elinde yumuşak tatlı bir his kalmıştı. Ve o gece bir kaçkez masalara çıkıp insanlarla bağırsa da, kabilenin savaşçılaryla savaş dansları etse de, yatağına girip, o çınlama sesini duyduğunda kulağında, sadece elindeki yumuşak kadife hissi hissedecekti...
Sabah uyandığında aklına ilk gelen soru Giz’in ne ara ortadan kaybolduğuydu. Sanki bir ara buraya ait değilim gibi birşeyler zırvalıyordu ama, doğrusu pek de birşey kalmamıştı aklında.
Yüzünü bile yıkamadan salona girdi... Bilgisayar bir yabancı düşman gibi gözüktü gözüne... Sonra şu düşmanı bir tanıyalım hele diyerek yaklaştı ve yanına oturdu.
Bilgisayar açıldığında hemen birkaç reklam da açıldı beraberinde. Birkaçı ‘limonata kumsalı’ birkaçı arkadaşınızı bulun reklamları.... Büro kaydı, ileri büro üyelikleri....O sırada gözüne bir resim takılmıştı.Bu ‘uzak’ ın kapısıydı.
‘UZAK ADLI BARDAKİ ÇILGIN EĞLENCE ÇEVREYİ RAHATSIZ ETTİ’
Çılgın eğlence mi? Ne biçim bir kelimeydi bu. Fotoğrafta daha önce hiç görmediği yüzler vardı.Ve de Giz fotoğraftaydı. Şikayetçi kadınların yanında. Altta ‘Lir’in partisi gençler için eğlenceliydi ama yetersizdi’ yazıyordu. Daha fazlasını isteyen gençeler için gelecek hafta ‘yakın’ bar’da başka bir parti düzenleneceği yazıyordu. Lir ile yapılan reportajda gelecek hafta eğlenmek isteyen herkesin gelmesini istedikleri yazıyordu. Lir gazetecilerle mi konuşmuştu. Daha çok insan çekmek için mi sadece?
Herşeye etiket koymak ne kolaydı.
En son açılan bir uyarı notunda “toplum düşünce sistemini değiştirmeye yönelik demeçlerinizden dolayı Büro’ya en kısa zamanda açıklama bildirgesi vermeniz önemle bildirilir” notunu gördü....Bilgisayarı tek düğmesine basarak derhal kapattı.
Tobi acıktığını anlatmak için gözlerini dikmişti.
Evet saat 11’e yaklaşıyordu. Dün akşam hakkında çok az şey hatırlıyordu.
Beynini uyuşmuş hissetti . aklına tek takılan şey Giz’in ne zaman kaybolduğuydu ortalıktan.
Üstüne hemen birşeyler giydi, ve çıktı evden. Tobi kapıyı kapattığında yemeğini neden vermediğini sorarcasına ağladı arkasından.
Sokaklar her zmankinden kalabalıktı. Kaldırımlarda insanlar yeni açılan dükkanların önünde dolaşıyorlardı. Bir kısmı dükkanda neler satıldığını merakla izliyordu vitrinden.
Yollarda otobüsler vardı. Dumanlar havaya karışmıştı.
Giz’in evine yaklaştığında komşularının güzel evinin bahçesindeki ağaçların kesilmiş,ortasına bir süs havuzu yapılarak yanına birkaç kısa ömürlü çiçek ekildiğini gördü. Hemen yanında ise çok mutlu olma numarası yapan yaşlı bir çift. Çok aptal gözüküyorlardı, evin yeni sahipleri...
Giz kapıyı açtığında içeri girmesini istemez gibiydi.
-Giz dün sen ne zaman gitti? Ben pk birşey hatırlamıyorum da..
-Belli. .. Söylediklerimi de hatırlamıyorsun değil mi?
-Pek sayılmaz ne zaman konuştuk
-...
-Bir kez daha söylermisin?
Giz göz göze gelemek istemez gibiydi.
O anda anlamıştı ki Giz Büro üyeliğini ilerletmişti. O artık büro için bilgi toplayan bir ajandan başka bir şey değildi...
- Aslında benim sana söylemek isteyip söyleyemediğim o kadar çok şey var ki Giz... Bir zamanlar sana kendimi ne kadar yakın hissetmiştim. Oysa sen gerçekten bencil bir insanmışsın. Gerçekten yakın olduğun insanları bile zannettiğmden kolay unutuyormuşsun...
Birkaç saniye isteksizce bakıştılar..
-Seni bir süre görmek isteyeceğimi zannetmiyorum Giz...
Giz’in gözleri ağlamaklı olmuştu.mavi rengi daha da belirginleşmişti.
-Özür dilerim........Beni affet....
İşte artık kabul de etmişti. Bu duruma düşmeden düşünmeliydi.. Zavallı Giz. Ne yaptığını bilmiyordu. Ama onu affetmesi mümkün değildi. İsyan başlamıştı ne de olsa...
Arkasını döndü. Bisikletine bindi ... Ve tek bir kelime bile söylemeden uzaklaştı... Geriye bir Hain daha kalmıştıhesabı görülesi gereken.. Lir...Demek hainlik de yapabilir di...
Yolda Se’nin sokağından geçecekti yine... acaba onu görme şansı olurmuydu...
Gerçekten de Se yine aybnı sokaktaydı.... Yanından geçerken durdu. Se arkadaşlarının yanındaydı. Bir an baktı, daha sonra göz temasını falza sürdürmeden kaçırdı. Ama gülümsemişti. O çok güzel gülümsemesini yeniden hatırladı...
Evet görüşmek istiyordu Se ile. Ama önce Lir işini halledecekti.... Yine arkasına bakmadan Bindi bisikletine. Ne de olsa Se’yi arkadaşları olmadan görmeyi tercih ederdi.
‘uzak’ın kapısını açtığında Lir içeride birkaç kişiyle konuşuyordu... Ne dediğini dinlemeden başka yönlere bakarak Lir2in yanın”a geldi ...
-Benimle birkaç dakikalığına gelirmisin?
Lir ayağa kalktı. Yavaş hareketlerle takip etti kimsenin olmadığı ba bölgesine doğru...
-Ne yaptığını sanıyorsun sen Lir? Biz burada eğlence için mi topladık insanları yoksa amacımız Büro’yu zayıflatmak ve güçlü bir büro direnişi başlatmak mı?
-Senin olmayan adın için bir söz verdim unuttun mu? Söz sözdür...
-Artık kimseye inanmıyorum Lir... sana inanmam için bir sebep ver bana...
-Annen ve baban o kazada ölmeden az önce, eğer şimdi ölürsek, karnımdaki bu bebeğin adı hiç olmaz dememişer miydi... Ve bu sözü her zaman tuttuk. ...Bazı sözler herzaman tutulur.
Gülümsedi alaycı bir şekilde...
-Söz mü.... Dostluk ta bir sözdür ama, Giz şu anda bizim hakkımızdaki her bilgiyi Büro’ya veren, basın yolu ile isyanımızı yok eden bir ajan haline dönüşmüş durumda....
Lir başını sallamakla yetindi bir süre..
-Giz dün bunu yaptığını söylerken utandığını söylediğini hatırlamıyor musun. Den’in kaybolmasını istediğini çünkü seninle beraber olmak istediğini söylediğini hatırlamıyormusun... Seni ne kadar sevdiğini söylemeye hiç bir zaman fırsatı olmamış. Ve artık çok geç diyip duruyordu.
-Ben pek bir şey hatırlamıyorum. Zaten bir terslik vardı o işte. Yani o büro2ya karşı
mı değil mi şimdi?
-Giz Den’den uzaklaşabilmek için Büro ile anlaşmış. Den’e iyi bir tatil düzenlemiş Büro. Karşılığında da Büro ya bilgi toplamasını istemişler. O bunu senin için yapmış...
Bir anda kendini karmaşık bir durumda hissetti. Tobi’ye yemek vermeliydim diye düşündü.
Tek dostum o...Sokaklarda dolaşırken karşılaşabilme ihtimali bile içini ısıtan Se iseiyidi. Ama o arkadaşları ve küçük dünyasına yaşayacaktı. Lir kendisinden iyi bir savaşçıydı. Belki kendi başlatmıştı herşeyi ama Lir devam ettirebilirdi....
Tobiye yemek vermeliydi. Ama yapması gereken bir şey de bu şehirden kurtulmalıydı. Giz’i ise düşünmek bile acı veriyordu. Evet bacakları ve vücudu gerçekten güzeldi. Ona karşı bir yanıyla hep aşıktı. Bir an olsun bile yanında olmak öylesine güzel di ki... eski günleri hatırladı yeniden. Gece sanki yanında omzunu tuttuğu Giz’di. Keşke geceyi daha iyi hatırlasaydı...ya da belki de hepten unutabilseydi...
Evin kapısını açtığında Tobi kuyruk sallıyordu. Arkasında Tobi’yi bırakıp gitmek zor olacktı. Onu kime verseydi ki acaba?
Tasmasını bağladı. Dışarıda dolaşacağına sevinmişti tobi. Sokaklarda yürümeye başladığında tobi’yle, şelaleyi hatırladı. Giz’ile orada tüm gün oturdukları günü. Ne yakınlaşabilmişlerdi bir an için, ne de kalkabilmişlerdi....Aynı şimdi ki gibi diye düşündü...
Otobüsün kapısı açıldığında arkasında garip bir his kalmıştı. Garip bir şehir, sevdiklerini, hayalleri, olabilme ihtimali olan ve olamayanları. Dar yollarını boş sokaklarını özleyecekti bu kasabanın...şehir olmadan önceki halini...
Otobüs ilerlediğinde dışarı baktı.. Bir bisikletli çocuk yolda durmuş ona bakıyordu... Belki de otobüsün dışındaki reklama.
İsyanını düşündü. Küçük ama etrafı yanmaya başladığında genişlyebilme ihtimali olan, yavaş ve kararlı isyanınının temellerini...
Dışarıdaki kardeşlerine baktı... Yabancılar ve kardeşleri.... Hepimiz tek bir kabileyiz diye düşündü içinden.
Camın hemen üzerinde “otobüsümüze kedi ya da köpek bindirmek yasaktır” yazısını okudu...
Gülümseyerek baktı ayakları altındaki hafifçe kıpırdayan uslu çantaya, ve hemen kenarından çıkmış kahverengi burun ve bir çift göze...
-Tobi......sessiz ol......seni bırakacağımı zannetmedin değil mi...
Sessizce konuşyordu...
-bakalım Limonata sahili nasıl bir yer.....