küllerinizle ağartıyorum yüzümü
soyunur gibi konuşuyorum uluorta
ve değdiği an tuzunuza siniruçlarım
başınızı eğiyorsunuz hilekar bir utanmaya
söküyorum dudaklarınızdan o metal dikişleri iliştiriyorum göğsüme
birer jilet gibi kesiyor gözleriniz mimiklerimi yaklaşıyoruz iki dudak arası uzaklğa
ve ne varsa dünlerde hazine diye adlanan
yağma ve talan
ey bitince tanımlanan aşk
ölüme yakıltırılan değer
ey sevince damarlara sığmayan kan
küsünce irin rengiyle gelen keder
sol yanından su alıyor artık bedenim
bedenim alabora...
herbiriniz uzak birer deniz feneri
aynı çemberde dönüp duran
sevgi bilge bir anadır şimdi hep bekleyen
gözleri yatırıp uzaklara.