] ]
Kalkıp ışıkları söndürdü Nazlı. Bir saattir yanıyordu... Üstelik uykusu da gelmişti...
Saat kimbilir kaçtı...
Yine çok çalışmıştı bugün fabrikada... Her zamanki gibi parmaklarının uyuştuğunu hissediyordu. Sanki,o sardığı tütünlerde kalmıştı parmakları....
Uyuyamıyordu bunca uykusuna rağmen. Kardeşini düşünüyordu yine.
Ne yapıyordu şimdi?
Rahat uyuyor muydu?
Aç mı yatırıyordu onu kocası?
Daha bir hafta öncesine kadar kendi eliyle yatağına yatırıp, üstünü örttüğü Bahar'ını şimdi o adam örtmüş müydü ki? Üşüyor muydu Bahar?
Hala üzülüyordu kardeşi için...
"Bir bezin bile yok" demişti Nazlı.
"Üzülme aba..." diye teselli etse de ablasını, bilirdi işe yaramazdı bu teselliler...
Gelinliği bile çok görmüşlerdi kardeşine...
"Ben dikerim" demişti anası ya, damat istememişti.
"Üzülme aba..." diyen Bahar'ın sesi hala kulaklarındaydı.
Nasıl üzülmesindi? Biricik kardeşiydi onun... Oyunlarda, kavgalarda, yaramazlıkta kollarken hatırlıyordu kardeşini.
En çok da yumuk yumuk ellerini köyün soğuğundan koruduğunu anımsıyordu Nazlı. Ne çok üşürdü Bahar...
Küçükken, Bahar'ın en sevdiği şey; başına annesini yazmasını takıp:
"Aba bak duvağıma..." demekti.
Çok severdi düğün şarkılarıyla oadnın ortasında dönmeyi.... Nazlı da gelip onun duvağını açardı mahsustan... Sonra da katıla katıla gülerlerdi bu hallerine...
Nazlı'nın gözleri dolmuştu yine. Kardeşinin düşlerini gerçekleştirmek için didindiği günler gelmişti aklına. Duvağını açacak kişinin kendisi olmadığına önce Nazlı inanmıştı. Bahar'ı da buna ikna etmek için çok uğraşmıştı; ama onu çocukluğuna ve duvak hayaline geri döndürememişti.
Nazlı'nın kardeşi duvaksız evlenmişti; ama o evlenirken, duvağını takıp, gerine gerine geçecekti köyün meydanından...