Dostun Bağına Bir Hoyrat Girmiş

Ne belâ bir rüzgâr , ne hoyrat bir dost girmiş olmalı ki bağımıza her şey tarumar, bağ tarumar bağban tarumar.

yazı resim

İnsan anlamıyor çoğu zaman, hayat fukara, günler kısa, insan yalnız. Nemrutlaşan nefsimiz unutturuyor kimliğimizi, kalabalıklar susturuyor sesimizi, ağlamamız refleks, gülüşümüz tik ,sevmemiz kaçış oluyor. Öyle uzağız ki yüreğimizden, ölüm gönlümüzden uzak duruyor. Sahte ve sahtiyan bir alemde öyle ustalaşıyoruz ki başkası olmaya yüzümüzdeki maske kimliğimiz oluyor. Bütün uzuvlarımız yaradılış gayesinden uzak, ulvi görevlerinden mahrum, bir hüznü yaşıyor. Aç bir çocuğun zamanı durduran çığlıklarını duymuyor kulaklarımız, bir yetimin ahını, mazlumun ilencini, yoksulun titreyen ayakseslerini. Görmüyor gözlerimiz üşüyen çocukların göveren ellerini, yitip giden umudunu, kırılan direncini, kavrulan sevincini, merhametimizden gözlerini yummuş garibin parça parça olmuş gözbebeklerini, eriyen yüreğini. Ayaklarımız ve ellerimiz meşru ve helal olandan sırt çevirmiş, durmadan, yorulmadan yasak olana koşuyor. Yumuşamıyor kalbimizi acı olan ne varsa, garip olan ne varsa. Ne bir kuşun yurtsuz yuvasız kalışı, bir işsizin yitip giden gençliği, yoksul bir babanın bomboş elleri, çocukların oyuncaksızlığı, minarelerden yükselen ezânın yalnızlığı, akşamların ruhsuzluğu gecenin bereketsizliği, güneşin samimiyetsizliği ...
Öyle bir dünya kumuşuz ki kendimize gözlerimizn görebildiği, kulaklarımızın duyabildiği, ayaklarımızın gidebildiği kadar. Kimseye yer yok, kapılarımız kapalı, pencereler örtük. Merhamet kovulmuş kalbimizden, vicdanı sürgün etmişiz...
Ne belâ bir rüzgâr , ne hoyrat bir dost girmiş olmalı ki bağımıza her şey tarumar, bağ tarumar bağban tarumar.

Başa Dön