Benim hastalığımı unutturan bu güzel günlerim artık çok geride kaldı, ama anılarımızdan asla silinmeyecek, kareleri de hafızalarımızda bıraktı.
Sayıları 60ı bulan gönül dostlarım, sanal dünyadan reel dünyada buluşmanın keyfini yaşamışlardı. Senelerdir kalem dostluğu yapmış olduğumuz dost yürekler birbirleri ile dostluk köprüsü oluşturmuştu.
Herkes kendi şehrine gidip, ben kendi hastalığımla baş başa kaldığımda bir gerçeği de yazmadan geçemeyeceğim.
Haftada bir aşı olmak için Edremit Hastanesine gidiyordum. Doktorum aşılarımı, mesaneme serumla birlikte veriyordu. Verilen ilaç idrar kesemde iki saat kalıyordu. Sonrası çok sancılı geçiyordu; ertesi güne kadar sık sık tuvalete taşınıyor, kanamalı ve ağrılı idrar yapıyordum. Doktorum bu durumun normal olduğunu, aşının fayda ettiğini, söylemesi beni ve eşimi rahatlatıyordu.
Eşim, etkinlik boyunca yanımdan hiç ayrılmayıp, destek olduğu gibi, alternatif tedavisinde kullandığım extratları da günde dört öğün bana içirmişti.
Asıl beni yaşatan ve yaşamda tutan eşimin bu gayretleri olmuştu. Onun yaşlı gözlerini ve gizli gizli Allah ile konuşmalarına sessiz bir tanıktım. Otuz yıllık hayat arkadaşım, benim ölmemem için çırpınıp durmaktaydı.
Alternatif bitki şurup ve haplarını onu kırmamak adına içmeye başladım.
Bir şişe bitmiş, ikinci şişeye başladığımda ilacın tadını değişik bulmuş ve şişe üzerinde yazılı telefon numarasını çevirdim. Telefona çıkan sekreterden yetkili kişiyle görüşmek istediğimi ilettim.
Bir süre sonra bir erkek sesi ahizeden duyuldu:
Buyurun, ne istemiştiniz?
Yetkili kişiyi demiştim.
Evet, benim. Yetkili kişi ile görüşüyorsunuz, konu neydi?
Pardon adınız nedir?
Faruk Durukan
Siz kimsiniz Faruk Bey?
Adımı google yazınca kim olduğumu görürsünüz, ben kimle görüşüyorum hanımefendi?
Ukalaca bir yanıt aldığımı sanmıştım o zaman.
Gülümsedim bu tavıra;
Benim adım da Emine Pişiren, googla benim adımı da yazınca kim olduğum çıkar beyefendi? demiştim.
O bu sözlerime aldırmamış göründü;
Peki, Emine Hanım, konu neydi?
Derdimi anlatmıştım. Önce gergin geçen konuşma, hastalığımı öğrendikten sonra Faruk Bey, sesini yumuşatmış ve adresimi istemişti. Alternatif ilaçların mucidiydi telefondaki ses.
Ertesi gün buluşmak üzere sözleştik ve telefonu kapadım.
Kanserle savaşıyordum. Yaşamak için her devaya koşuyordum
Üç ay sonra tetkikler yeniden yapılacak ve beni kurtaran Dr. Süleyman Özer Beye ne kadar teşekkür etsem azdı. O şimdiye kadar bine yakın aynı ameliyatı başarıyla gerçekleştirmiş ve benimkinde de elini çabuk tutmuştu. Kanseri başındayken yakalayıp, kurtulmuştum. Ama içimde olan bir kuşku da vardı:
Ya, kanser hücreleri diğer dokulara sıçramışsa!..
Bu düşünceler aklıma geldiğinde bir sinek gibi savıyor kendimi şiire, öyküye ve yazım alanına veriyordum.
Üç ay göz açıp kapanıncaya kadar geçmişti. Doktorum ameliyathane de yeniden incelemeyi bilgisayarlı ortamda, mesaneme ışıklı bir alet sokarak inceledi, bana da gösterdi ve müjdeyi verdi:
Hadi gözünüz aydın Emine Hanım, artık iyileştiniz. Bundan sonra her altı ayda bir kontrolleriniz var, sakın ihmal etmeyin ve sigaradan uzak durun
Ona ne kadar teşekkür etsem azdı.
Küçük bir hastanede, kırsal bir bölgede adı basında geçmeyen bir doktora hayatımı teslim etmiştim. O da maharetli elleriyle ameliyat etmiş ve beni kurtarmıştı.
Beni yaşama döndüren dört kişiye TEŞEKKÜR borçlanmıştım.
Önce Rabbime, bana yeniden hayat verdiği için
Sonra eşime, beni yaşama teşvik ettiği için
Sonra Dr. Süleyman Beye, beni ameliyat edip kurtardığı için
Daha sonra da bilim adamı Faruk Durukana, bana alternatif tedaviler sunup, maddi manevi yaşam desteği verdiği için
Teşekkür ederim ALLAHIM
Teşekkür ederim CANIM EŞİM
Teşekkür ederim Dr. SÜLEYMAN BEY
Teşekkür ederim FARUK DURUKAN
BİTTİ
Emine Pişiren/Bursa/23.11.2009