Aylar önce hayatın haklılığını kendime ispatlamak adına ölümün kara kucağında uyuyakalmak üzere olduğum simsiyah bir gecede çıktın karşıma. Ruhum ve bedenim ölümün önünde yarıştaydı. Görünmeyen ellerin sıktığı bir kalp, görünmeyen ağızlardan çıkan ağıtlarla kanıyordu. Yorgundu düşler, yorgundu yarınlar. Düne dair hafızama kazınanlar, yarınıma dair tüm olasılıkları yalanlıyordu. Aç bir kurt gibi uluyordu aşk içimde. Akrepti sanki tanıdık her yüz, zehirli iğneler dolaşıyordu bilinçaltımda. Savunmasız, yağmurda sırılsıklam olmuş, sığınacak bir dam altı arayan yavru bir sarmandım. Patilerim pembeydi, tüylerim ıslak. Şeytan çelme takıyordu minik adımlarıma. Ölümle yaşamın arasındaki o incecik sınırda, yolunu şaşırmış samur bir kediydim sen karşıma çıktığında.
Tan ağarırken ruhum uyanıyor, ruhum uyanırken sen içime akıyordun. Göçebelikten vazgeçip kök salmaya çalışıyordum toprağımda. Hasada hazırlanan bir başak gibi olgunlaşıyordum. Nadasa bıraktığım yetmez miydi inançlarımı? Sen umuttun. Senin dilin başka kelimeler söylüyordu. Sabun köpüklerine bulaşıyormuş ellerim oysa ben farkına varmadan. İçimde çakan şimşekleri, toprağımda yuvalanan böcekleri temizlemek için diplerime daldırdığım ellerim kirli sanır ürkerdim sana dokunmaktan. Oysa olması gerekenden daha temizlermiş. Sahte bir aşka dokunmak için fazlaca temiz…
Bıraksaydın o simsiyah gecede beni, kurtuluşum olacaktı. Kopup gidecekti ruhum tenden. Bugün nefretin ayaklarıyla yürümek, korkunun dudaklarıyla konuşmak, şeytanın kulaklarıyla duymak zorunda olmayacaktım. Çakılı kaldığım taş dibinde kendi isyanımda boğuluyor olacaktım. Zirvenin ışıltısını yaşamayan biri için bu daha kolay olsa gerek!
Sarman kediyi sevgiye alıştırdın sen. Tanıdığı tanımadığı tüm sıcaklıklara sürtünür oldu bir yudum sevgi için. Alıştırdın ve sonra apansız kayboldun ortadan. Yuvasız, yetim, yapayalnız bıraktın sokaklarda. Şaşkın, ürkek, sahipsiz bir kedicik miyavladı durdu ardından geceler boyu. Anlamadı, soramadı, söyleyemedi. O kaderine razı samur bir kedicikti çünkü…
Sonra kaybolduğun gibi apansız ortaya çıkıverdin bir gece. Tanıdık ama uzak bir soluk kattın nefesime. Döndüm dedin sadece. Ama bu kez şaşırtma sırası sarı kedideydi. Bıraktığın minik kedicik büyümüş, kendi ayaklarıyla koşturur olmuştu dilediği yöne. Gitmek istediği yönde sen yoktun. Yağmurlar da bitmişti zaten. Şimşekler çakmıyor, onu korkutmuyordu. Islak da değildi tüyleri. Çoktan vazgeçmişti bulduğu her sıcaklığı dost sanıp sarmalanmaktan. İnsanlar olgunlaşır, kediler büyürdü.
Sen döndün ama ben bıraktığın yerde değilim. Sözlere değil gözlere inanmayı öğrendim artık. Şiir gibi sözcüklerin gizleyemiyor gözlerinin yalan sevişlerini. “Dön” diye ağladığım gecelere inat, inim inim inletmek istiyorum bu gece seni. Zaman denilen sihirli değnek değdi bu ıslak sevgiye. Eridi üzerindeki şeker rengi elbise. Döndün ama giderken bıraktığın kediciği bulamadın bıraktığın yerde. Kedicik büyüdü, mevsimler değişti, aşk gerçek anlamıyla tanımlandı. Döndün ama dönmedi sarmanın…