Merhaba tam da "belgesel olsa da izlesek" derken bu yazıyı gören ve çok sevinen okurlar. Bildiğiniz gibi Ömer Seyfettin diye biri vardı ve kendisinin, Diyet isminde bir hikayesi... Kısaca toparlarsak; bir adam var, bu adam şeriat kurallarına göre kolunun kesilmesini gerektiren bir suç işliyor. Yine şeriata göre, para öderse kolunu kurtaracak. Fakat parası yok. Bir kasap (Sırp Kasabı olabilir) onun yerine diyetini ödeyip adamı kurtarıyor. Karşılığında da yanında çalıştırıp her istediğini yaptırıyor. Sürekli kafasına kakıyor iyiliğini... Sonunda adamın canına tak ediyor ve satırı kapıp kendi kolunu kesiyor. "Al da diyetini k*çına sok!" diyip gidiyor. Ömer Seyfettin ise "k*çına sok" kısmını siliyor yazdıktan bir süre sonra, ayıp olur diye...
İşte bu konuya benzer bir durum, özelde İNSAN ve genel olarak MEMELİ denen türün ortaya çıkışı sırasında yaşanmıştır. Dünyaya meteor çarpmış ve o sırada hakim tür olan Dinazorlar ölmüştür; Önce Atmosfere yayılan gaz ve toz nedeniyle bitkiler, ardından bitki yiyen otçul hayvanat ve tabi ki onları yiyen Jurassic Park oyuncuları... Hepsi silinmiştir.
Ama o sırada, en büyüğü bir fare boyuntunda olan memeliler hayatta kalmışlar ve bugün gezegenin hakim türü olmuşlardır. Ama nasıl? Cevap şaşırtıcı; O sırada hayatta kalan ve muhtemelen biz gittikten sonra da uzun süre yaşayacak olan BÖCEKLER!
Dinazorlar, yiyecek kaynakları tükenince ölmüştür. Ama küçük memeliler, böcekleri yediği için yani onların dayanıklılığı sayesinde paçayı kurtarmıştır. Yiyecek kaynağı olan böceklerin kurtulması sayesinde besin pramidinin bir üst basamağındaki memeliler de kefeni yırtmıştır.
Kurduğumuz medeniyeti ve tür olarak dünya üstündeki hakimiyetimizi böceklerin dayanıklılığına borçluyuz. Gerçi bilimadamlarına ve böcekten iğrenmeyen bir kaç bilimkadınına göre hali hazırda sayısal olarak başat tür hala BÖCEKLER dir ve her zaman böyle olacaktır.
Peki bugünkü durumunun Ömer Seyfettin`in hikayesi ile benzerliği nerede? Nerede olacak her yerde! Aynen DİYET hikayesinde olduğu gibi böcekler sanki yaptıkları iyiliğin farkındaymış gibi hep etrafımızdalar ve bizi rahatsız ediyorlar. Yaptıkları iyiliği başımıza kakıyorlar.
Biz de onların başına kakıyoruz. Kimi zaman terlik kakıyoruz, kimi zaman sineklik... Ama onlar gelmeye devam ediyorlar.
Bizim içinde bulunduğumuz durumun, hikayedeki adamın durumundan tek farkı, bizim bu durumdan kolumuzu kesip kurtulamamamız. Zira sadece kolumuzu değil tüm varlığımızı onlara borçluyuz. Belki de bu noktada dinler ve öldükten sonraki hayata inancımız bizi teskin edebilir. Sadece bizim olduğumuz, böcekten arındırılmış bir ahiret, tek kurtuluş gibi görünüyor. Çünkü bu dünyanın görünürdeki en aktif türü biz olsak da aslında Ömer Seyfettin`in hikayesindeki kasap çırağından farkımız yok.