Dilde Kavram Kargaşası

Takısız İsim Tamlaması konusu gerçekten dilcilerimizin pek çok dilsel terimde olduğu gibi görüş ayrılığına düştüğü konulardan birisidir

yazı resimYZ

Takısız İsim Tamlaması konusu gerçekten dilcilerimizin pek çok dilsel terimde olduğu gibi görüş ayrılığına düştüğü konulardan birisidir..Hatta bu görüş ayrılıkları öyle bir noktaya ulaşmıştır ki öğretmenlerimiz bu gibi konuları öğrencilerine nasıl öğreteceklerini şaşırır olmuşlardır..Onlar da sınav eksenli bir anlatımla öğrencilerini bilgilendirme yoluna gitmişlerdir mantıkları bu öğrettiklerini kabul etmese de..Fakat bu konular üzerinde bilim adamlarımız kesin çözümler ortaya koymalıdırlar en azından bazı kurallar konusunda ortak tanımları benimsemeli ve bu tanımları da yaygınlaştırmalıdırlar…Elbette bu kolay bir iş değil..Sonuçta herkesin dile bakış mantığı birbirinden farklılıklar göstermekte..Bu farklılıklar da gerçekten her taraf açısından ispat edilebilir görünmektedir…Ancak bir kavram hakkında birkaç doğrunun olması şaşırtıcıdır..Sonuçta bir iddia diğerlerine göre muhakkak daha doğru olmalıdır..Nasıl ki, dünyanın dönmesi gerçeği pek çok teori arasından sıyrılıp doğruluğunu ortaya koymuştur..Bunun gibi eğer dille ilgili kurallar da bilimsel bakış açısıyla ele alınırsa bazı görüşler elenebilecek ve doğru olan görüş galibiyetini ilan edecektir..

Bir kere Takısız İsim Tamlaması terimi isim olarak da yanlış seçilmiş bir isimdir..Yani “takısız” kelimesi efradını cami, ağyarını mani bir şekilde ifade etmesi istenen kavramı ifade edememektedir..Bildiğimiz gibi “takı” ek demektir..Takısız İsim tamlaması da Eksiz İsim Tamlaması anlamındadır. Bu duruma göre “altın kalem” örneği bu tamlama için bir örnek olarak gösterilmektedir..Fakat “beyaz kalem” tamlaması da “eksiz” bir tamlamadır..Fakat biz bu tamlamaya “Takısız İsim Tamlaması” diyememekteyiz..Bu tamlamaya “Sıfat tamlaması” demekteyiz..Demek ki sadece “takısız” olma özelliği anlatılmak istenen kavramı ifade edememektedir..Bunun için “tamlayan tamlananın neyden yapıldığını belirtir” şeklinde bir açıklama lüzumlu görülmüştür Takısız İsim tamlaması açıklanırken..Hatta şunu da söyleyeyim ki proto Türkçe döneminde bugün Belirtisiz İsim Tamlaması olarak kabul ettiğimiz “kapı kolu” gibi örnekler eksizdi ayni aslı itibariyle belirtisiz isim tamlaması da takısızdı..Yani o dönemde insanlar “kapı kol” diyorlardı…Tamlanan eki olarak kabul edilen –i,-ı… eklerinin de Farsça izafet eki olan –i,-e ekinden geldiği bazı dilcilerimizce ortaya konmaktadır..Örneğin Farsça’da Ali’nin kitabı demek için “kitab-i Ali” terkibi kullanılır..Aradaki –i,-e sesi tamlamayı oluşturur..Ancak Türkçe bu eki de kendi asli özelliklerine uygun bir şekle sokmayı başarmıştır yani onu Türkçeleştirmiştir..

Gayet mantıklı olan Türkçe gramerinin çocuklarımıza hatta ilimkentteki öğrencimize anlatılması bu örneklerde olduğu gibi imkansızlaşacaktır..Öğrenci haklı olarak “sıfat tamlaması da takısız peki onun isim tamlamasından farkı nedir?” diye soracaktır..Bu durumda “tamlayan tamlananın neyden yapıldığını belirtir” açıklaması bizim imdadımıza kurtarıcı bir mantıksal önerme olarak yetişmektedir.Peki diğer dillerin gramerlerinde durum nasıl açıklanmıştır?Mesela bir İngilizce’de “Golden pencil” kelime grubu isim tamlaması olarak mı yoksa sıfat tamlaması olarak mı kabul edilmektedir?Aslında bütün dünya dillerinde bildiğim kadarıyla genel kabul bu tür tamlamaların “sıfat tamlaması” olduğudur..Peki nereden çıkmıştır bu takısız isim tamlaması terimi?Neden tamlayan tamlananın kaynağını, ham maddesini belirttiğinde birden bire “sıfat tamlaması” olarak kabul edilmez de “isim tamlaması” olarak kabul edilir?Hemen insanın aklına şu geliyor:
“İsim tamlamalarında acaba tamlayan tamlananın neyden yapıldığını mı belirtir?” Bir örneği inceleyelim:

Ali’nin kitabı… Ali=tamlayan kitap=tamlanan…

Bu örneğe bakıldığında açıkça görülür ki “kitap” “Ali”den yapılmamıştır..

Demek ki bu şart isim tamlamasının oluşmasının şartlarından bir şart değildir..Sırf bu özelliğinden dolayı “altın kalem” kelime grubuna “isim tamlaması” dememizi gerektirecek hiçbir mantıksal zorunluluk yoktur.

Taş yürek, altın kalp vb. örneklerin ise Takısız İsim Tamlamasını savunanlarca bile isim tamlaması olarak kabul edildiğine inanasım gelmiyor..Zira AE yazarlarından Mustafa Öztüre’nin verdiği bu örnekler incelendiğinde görülecektir ki bu kelime grupları mecaz anlamlıdırlar..Yani taş yürek denirken “yürek” varlığının “taş” varlığından oluşturulduğu iddia edilmemektedir aslında..Takısız İsim Tamlamasını savunanlar da zaten böyle bir iddia içinde değildirler..Onlar da “taş yürek” vb. kelime gruplarının sıfat tamlaması olduğunu kabul ediyorlar en azından ben bunun böyle olduğunu biliyorum…

Bu konu ve benzeri dilbilgisel konularla ilgili olarak daha çok konuşulacağa benziyor..Şu bir gerçek ki ferdi açıklamalar ne kadar doğruyu yakalasa da tek başlarına kabul ettirici olamıyorlar..Ancak o doğru görüşler etrafında pek çok beyinin de iştirak edeceği fikir birliği bu konuda oldukça önemlidir..Elbette TDK gibi kurumlar büyük bir boşluğu dolduruyorlar bu alanda bir nevi birlikteliği de oluşturuyorlar..Ancak hakim mantığın da alternatifi olacak bir mantıklar birliği muhakkak olmalıdır..

Bu birlikteliği de sadece vatanperverlik duyguları haklı ya da haksız sebeplerle cezp edilmiş, dilbilgisine vukufiyet açısından zayıf topluluklara, derneklere hasredersek yanılırız..Muhakkak alternatif birliktelikler oluşturulmalıdır.

Bu toplulukları oluşturacaklarsa dilbilim ve gramer bilgisi konularında yetkin, Türkçe’yi de çok seven kişiler olacaktır..

Bu kişiler toplantılarında hiçbir siyasi ya da ideolojik eğilimin içinde yer almayan, tamamen dilbilimsel içerikli beyin fırtınaları yoluyla kavram kargaşası içeren bütün dilbilgisel konuları çözüme ulaştırmayı amaçlayan kişiler olmalıdır..Üstelik bu birliktelikler ille de dernek ya da örgüt sistemi çerçevesinde oluşacak diye bir kural da yok..

Yani ihtilafların ana sebeplerinden olan “liderlik” devreye girmeden de “gönüllü” ve “liderliğin tüm fertlerce paylaşıldığı” bir sistemle, dilcilerimiz birleşebilirler ve pek çok sorunu çözümleyebilirler..Hatta bu çözümlere acil olarak ihtiyacımız var görünüyor..Yoksa oturmamış ve devamlı tartışılan kurallar, kavramlar ve terimler ile Türkçe’yi ne çocuklarımıza tam manasıyla öğretebiliriz, ne de dış dünyaya onu layıkıyla anlatabiliriz..

Konuştuğumuz hatta düşüncelerimizi imal ettiğimiz “dil” hakkındaki bu tartışmalar ve kavram kargaşaları bizim zihinsel enerjimizi de emip almaktadır..

Oysa bu zihinsel enerji, oturuşmuş kurallar, temeller üzerine bina edilecek büyük buluşların, projelerin harcı, demiri olabilecek yeterliliktedir..Devamlı kaygan ve sarsıntılı bir zeminde ise büyük fikir gökdelenlerinin, buluş saraylarının, kural kalelerinin azametleriyle yükselmeleri uzun süreli olmayacaktır..

Başa Dön