Dersim'liye

acıya meme veren gündüzler, / yaşamın ağır bastığı gecelere / koşar kanat uçtular. / ve kanayan bir sabah çaktılar yüreknuruma, / bakışlarıma okyanusları dalga dalga astılar. /

yazı resim

acıya meme veren gündüzler,
yaşamın ağır bastığı gecelere
koşar kanat uçtular.
ve kanayan bir sabah çaktılar yüreknuruma,
bakışlarıma okyanusları dalga dalga astılar.

o; mutluluğun yamacında,
genç sevdaların yanıbaşında,
sen ise; gövdene hedeflenmiş
namlular ucundasın dediler.
yıldızlara savrulan bir zorlu aşktı;
bilirdim,
ve, bütün denizyıldızları da inkar etmişti beni;
..bilirdim.
“savaştın” dediler
ve yenildin;
bak, artık üstünde uçmuyor kuşlar,
gece baskınlarına tanık kırlangıçlar,
ve göstermiyor yüzünü
gecenin aynalaştırdığı camlar.
yani, sevmelerin tam ağzında,
“duman ol..!”
“kül ol..!”
“sön..!” dediler.
oysa, uykular yoktu benim için,
ölüm yoktu
ve, neredeyse bitiriyordum
çizdiğim mutluluğun resmini;
“öl..!” dediler.

aha, şuranda taşıdığının
kolu kanadı kırılmıştır artık,
ve kavuşmaz yorgun adımların
baldan özlü diline,
yolda kalırsın,
yaralanırsın,
ve içerindeki sevdan doğumlamaz öpüşleri.
özlemin kördüğüm olmuş,
yitikti o kavuşma saatleri.
en temiz sayfasını açıp yoksulluğumdan
ve, uçarayak ona çıktığım bu yoldan
“dön..!” dediler.
şimdi;
gün biter , gece biter,
o çocuk sesi,
o çocuk gülüşü kalır bende.
ama;
sana kalan yıkık bir düş,
bir o kadar hayal,
sırından soyunmuş kırık bir yürek aynasıdır;
ağla haline,
yalnızlığına çoğalarak
gülmek zamanı değil;
ölmekse “geç..!” dediler.

oysa;
bütün yollarım ona çıkardı benim,
ve
her dilde kapısını çalardım.
dilenmeden,
ve küçük düşürmeden,
onurlu,
incitmeden adımdaki erkek harfleri
sevdamı eşiğine koyardım.

çıplak vücudun fırtınaya oğul vermesin,
sesin dağlara.
yaşamın ağusu sular içtiler bildiğin
bu sevda limansız bir kadırga,
ve onun aşkı gözü dönmüş kasırga,
gidersen;
renklerini yitirir,
küser sana vurulmak zamanı,
tarihin tekerrüründe ölümlerin,
bedenin sehpada,
nazlı çiçekler gibi
salınırken dar’da
sevmek türküsüz,
ve çoğalmak,
“alazsızdır..!” dediler.
yabancı dalda çiçek,
bilmediğin tarlada başak olma dediler;
burada kal,
gitme yollarına dediler.

dedim ki;
be hey sabahımı aşksız koyanlar,
ben bu aşka soyundum
dudaklarımın en sevgili öpüşüyle,
sevdama çifte su verdim,
ve sesimi yüzdürdüm
yakamozların yaktığı sularda,
tecrit ettim onsuz gelen
şımarık sabah ışıklarını.
bir tek ölüme açıktır yürekkürem çırılçıplak.
son dileğim yoktur;
yazılsın künyeme,
bir son sözüm var yalnızca; o’dur.
o benim;
anamdır, namusumdur,
yoldaşım, arkadaşım,
o benim gülüşüme sinmiş
ilk çocuğumdur.
dağlarımın omuz tarlasıdır,
kavgalara bilendiğim koyakların yaylası.
vurulmak varsa;
varsa ölmek defter-i kebir’de
ve Dersim’liyse o an bütün saatler,
alnımın tam ortasında açacaksa kan çiçekleri,
akasya, fesleğen, yediverenler,
ve damarlarımda rüzgarı esecekse ılgıt ılgıt,
vurulmak;
çocukça gülmeye yeniden yatmaktır,
ve, ona sarılır gibi
sabaha mavilerle uzanmaktır.
vurulmak;
geceleri, yoksul yürek soframa fazladan
bir tabak daha koymaktır.

Başa Dön