]
]
Evvel zaman içinde,
Ülkelerin birinde,
Yaşlı bir kedi varmış.
O, âlim tanınırmış.
Her vakit ibadetli,
Hükmünde isabetli,
Açları doyurucu,
Mazlumu koruyucu.
Düşmanı zalimlerin,
Hamisi fakirlerin...
İyilikleri çokmuş,
Eşi-benzeri yokmuş.
Hep böyle bilinirmiş,
Çevrede sevilirmiş.
Aslında çok kötüymüş,
Sahtekârın biriymiş!
Oldukça tehlikeli,
Öyle kötü niyetli...
Nice masum hayvanın,
Öldürüp içmiş kanın.
Kimseye sezdirmemiş,
Hiç de belli etmemiş.
Çilkeklik, bu çevrede
Yaşarmış kulübede.
Uysal, alçak gönüllü,
Hoş sohbet, tatlı dilli
Sakin, saf bir hayvanmış.
Herkes ona hayranmış.
Bir gün uzak diyardan,
Çok yakın akrabadan,
Düğüne davet gelmiş.
Kapıyı çekip gitmiş.
Görmüş evi dağkuşu,
Demiş: “Burada kışı
Geçireyim, kalayım
Şu yuvada yatayım...”
Yeniden düzenlemiş,
Dayamış ve döşemiş.
Aradan geçmiş zaman,
Gittiği o diyardan,
Keklik gelmiş kapıya,
Girip bakmış yuvaya.
Görmüş biri içerde,
Yatıyormuş sedirde!
Yakınına giderek,
Uyandırmış çekerek:
— Kardeş bu ev bizimdir.
Yaklaşık on senedir,
Ben burada kalırım;
Şahittir komşularım.
Lütfen çıkın evimden,
Senle kavga etmeden...
Kuş demiş ki: — Çilkeklik,
Bu yaptığın delilik!
Boşa yorma çeneni,
Git, rahat bırak beni.
Kanadını yolmadan,
Haydi defol şuradan!
Büyümeden bu çıngar,
Araya girmiş kuşlar.
Onlara yol göstermiş,
Birisi şöyle demiş:
— Boşa kavga yapmayın,
Tatsızlık çıkarmayın.
Aranızda anlaşın,
Bir hâkime danışın.
Adı dillere destan,
Ayrılmaz doğruluktan.
Hem dindar, hem bilgili,
Ünlü ve tecrübeli,
Âdil, hakkı gözeten;
Birini tanırım ben.
Hiç vakit geçirmeden,
Şöyle gidin tepeden
Kendisi pek yakında,
Haydi, onu bulun da,
Anlatın meseleyi,
O halleder her şeyi…
Çok muhterem bir zattır,
Kulağından sakattır.
Size bir karar versin,
Haksız kimse bilinsin.
Çilkeklik ve dağkuşu,
Bir solukta yokuşu,
Tırmanarak varmışlar.
O hâkimi bulmuşlar.
Önünde bir rahle var,
Üzerinde kitaplar...
Okuyormuş durmadan,
Bıkmadan, usanmadan.
Saç ve sakal ağarmış,
Kulakları sağırmış.
Zira hiç aldırmamış,
Gelenleri duymamış.
İri-yarı kendisi,
Uzun, sivri çenesi
Şişman, heybetli biri
Çok da sakin bir kedi...
Seslenmiş kuşlar daldan,
Kedi de aşağıdan,
Onlara dönüp bakmış;
Söyleneni duymamış.
Seslenmiş aşağıdan:
— Kuşlar, ininiz daldan,
Söyleyiniz yakından.
Yaklaşın da yanıma,
Söyleyin kulağıma.
Ben biraz zor duyarım,
Sizi nasıl anlarım?
Ah şu yaşlılık var ya!
Elde olsa kapıya,
Koymam atarım billâh.
Nerdesin gençlik ah ah!
Ne güç kaldı, ne derman.
Hem gözden, hem kulaktan,
Neyim varsa götürdü,
Beni yedi, bitirdi...
Anlamazsam olayı,
Tam yapamam yargıyı.
Sen sağımdan, sen soldan
Yaklaşın iki yandan.
Deyin ki kulağıma,
Bir bakayım kitaba...
Kuşlar, inmişler daldan.
Biri sağ, biri soldan;
Gitmişler yakınına.
Eğilip kulağına
Meseleyi söylerken,
Kedi fırlamış birden!
Pençesini sallamış,
Kuşları yakalamış!
Sıkmış boğazlarını,
Yolmuş kanatlarını.
İkisini de yemiş.
“Kararım böyle” demiş.
Kuzu postu giyinmiş,
Âlim, âdil bilinmiş,
Vardır nice sırtlanlar;
Bizleri aldatırlar.
Ahmet KARAASLAN