odamdaki aylak aynayı
her rüzgara yol veren
ahlaksız pencereyi seyrettim uzun uzun
giderek büyüyen elbiselerimi
yerçekimiyle ayakta durabilen ”ben” i seyrettim
gülümsedim
ziyana aşina halimle
çocuk aklımla
boya kutularımı alıp
karikatür halimle çıktım o şehirden
çengelli iğnelerin derime battığını unuttum
yolu sordum karanlık göçebelerden
hayatın eskimiş çamurluklarına değen
yamuk ve parıltılı bir hayalettim sanki
toza tutundum yol boyu
gitmeye hazır mıyım diye sormadım kendime
makasa benzeyen
biçkin gecelerin birinde
kıyılmış canımla durdum
betonun denize döküldüğü yerde
bir kibrit çaktım açlığıma
çengelli iğnelerimi söktüm bir bir
baktım ki
hayat hortlamış içimde yeniden
öksüren köpeklerine kurban olduğum şehir!
sana geldim
yürüt beni güdük huzurumla!