Bana doğru sıçrama küçük çekirge! Hele de üçüncü
> sıçrayışın sakın önüme olmasın! Seni yakalamak
> istemiyorum şimdi. Beni kandırır mısın yine...
> Yüzümü döndüğümde; ses yerinden çoktan kalkmıştı.
> Faili meçhul bir cümle, ancak bu kadar gerçeğe
> dayanabilirdi. Bütün nabızlarda atan; ama derinin
> altında kalan bir ihanet; ve ilk sıçrayış:
> -'Kibritle oynamamı yasakladığınız için yakıyorum
> şimdi bu evi...'
> Penceresinden yıldızlarla konuşamadığım bir çatı
> katı, alevlerle yalnız boğuşuyordu. Merdivenler, artık
> anı biriktirmeyi bırakmış; acılarıyla öksüzlüğe
> dönmüşlerdi yüzlerini. çerçevesi kül olmuş cam
> kırıntıları, sokak lambalarıyla anlaşmış; son ışık
> oyunlarındalardı.
> Bir zamanlar o evin genç kızı, selvi kozalağı
> biriktirirmiş. koleksiyonunun en değerli parçalarıysa;
> dedesinin mezarından çaldıklarıymnış. Her biri bir el
> bombası gibi gökyüzüne fırlıyordu; ve geri dönen
> olmuyordu. Belki de yangın yerinden tek kurtulan
> onlardı. Onların anlattığı masum ölümler, cinayetten
> kaçmıştı.
> İrkildim birden...Sanki biri elimi tutup beni buraya
> çekti. Yoksa rüya mıydı? Yoksa...? Neyse, düşünmeye
> yorgunum şimdi...Yürüyorum; ve yine o kafenin kapısına
> götürüyor ayaklarım beni. Üç katlı bir bir rum evi;
> ama çatı katı halka açık değil. Ben de olsam kendime
> ayırırdım herhalde orayı. Yine dekızıyorum ve
> umurlarında olmasa da onları gitmekle tehdit edip,
> kapı eşiğine oturuyorum; gitmekle kalmak arasına.
> Ve ikinci sıçrayış:
> -'Bestelerim daha çok küçük; bu yatalak piyano
> anlamıyor onları...Ellerim ölüyor duyun beni...'
> Karşımdaki küçük odada piyanoyla sevişen beyaz saçlı
> aşığı farkediyorum; ama o anında boşalıp sevgilisini
> terkediyor. Sonradan öğreniyorum: düşlerine giren
> kuyruklu piyanoyla yaptığı mastürbasyondan daha çok
> zevk aldığını...
> Ona korkarak mı, yoksa acıyarak mı baksam
> bilemiyorum: bakışlarımı kaçırıyorum. Enkolay
> sığınağım elimdeki öykü kitabım oluyor; ama
> kandıramıyorum onu ve yine kurban ben oluyorum.
> -'Senin yaşındakiler dışarda eğlenirken; sen niye
> burdasın ve kitap okuyorsun?'
> -' Ben de böyle eğleniyorum' diyorum susuyor;
> titriyorum...
> Gidiyor; ve elinde çaylarla dönüp masama oturmak
> için izin istiyor. Çok heyecenlenıyorum: ben ve gerçek
> bir sanatçı; hayaller...
> -'Biliyor musun? Kendimi sende gördüm. Ben de çok
> kitap okurdum; artık okumuyorum; şimdi piyano
> çalıyorum!' diyor.
> Uzun zamandır ilk kez çocuk gibi seviniyorum.
> -' Ah! Bir kuyruklu piyanom olsa sana geleceğini
> anlatırdım...'
> Gözleri önüne düşüyor. Bu cümleyi kurarken;
> hayaliyle intiharının katili olduğunu anlıyorum.
> -' Seni tanırım: yani beni...Aşk olmadan, içindeki
> serçeyi beslemeden yaşayamazsın. Sen de beni anlarsın.
> Burada çalışmamın tek sebebi; bir piyanoya dokunup,
> yıllar önce elimi tutup 'do' tuşuna götüren hayatımın
> kadınına 'do'ile başlayan besteler yapmak...'
> -'Peki o, nerde şimdi? Keşke verdiğin örnekleri
> görebilseydi...'
> -'O, başka bir dünyada kaldı. Eğer kuyruklu piyanom
> olursa dönerim ona. Sevgimden damlayan besteleri
> anlatabilirim. Küçük evimizde, sobanın başında
> torunumuza aşkı yaşatabiliriz. O da büyür; aşk olur:
> önce anlaşılmaz çok üzülür; sonra belki de bir gitarın
> 'mi' teline götürülür eli; ve yüreği ilk kez atar...'
> Gözlerim ağlıyor; yüreğim kanıyor; telefonum
> çalıyor...Annem, yine kıskanıyor beni sokaklardan; ve
> öbür gün tatile gideceğimizi hatırlatıp,artık dönmemi
> istiyor.
> -'Gitmeliyim. Yarın tatile çıkıyorum; ama döndüğümde
> mutlaka geleceğim; burada ol beyaz saçlı aşık...'
> Susuyor; el sallıyor ardımdan...
> İçimde taşıdığım bütün yaralarıma tuz basıp.
> acıtmıştım. Yaşamdan beklediğim ne varsa, en çok da
> özlediğim oradaydı. Uzaklara gittiğimde o sokağın
> kirli dumanı bile tütsü gibi gelmişti. Gittiğim için
> suçlu hissediyordum kendimi ve geriye boynu bükük
> döndüm.
> Ertesi gün dedemin mezarından çaldığım kozalaklardan
> birini alıp, beyaz saçlı aşığa gittim. Sokağa
> girdiğimde kuyruklu piyananun sesini duysam keşke
> diyordum içimden; ama sokak sessizdi. Kafenin
> kapısında kocaman bir kilit vardı; ve artık yatalak
> piyano bile susmuştu...
> Çekirgeye inanmaya öyle ihtiyacım vardı ki; kapattım
> gözlerimi...Kaybolsun saklansın istedim...Oysa o
> çoktan sıçramıştı üçüncü kez:
> ...Piyanonun bulunduğu odanın penceresinde bir not
> vardı. Üzerinde 'bana benzeyen kıza ' yazıyordu.
> Yazılanla şimşekler yağdı içime:
> ' Kuyruklu piyanom olmadığı için aşkım yarım kaldı,
> torunumu erken yalnız bıraktım. Hep özledim; hep
> sustum. Yaşatmak için konuşmam lazım artık:
> Mezarımdan çaldığın selvi kozalakları bu şehre
> yakışmıyor küçüğüm. Birazdan bu ev ardında yanacak; ve
> o kozalakları şehrin cinayetinden kurtarıp yanıma
> alacağı senınle birlikte. Elini 'mi' teline götürecek
> yüz benim...'
> Bu da ne? Düşüyorum...Bedenime dokunuyorum: elim
> kana bulanıyor. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor...En
> son ayaklarıma bakıyorum: ve altında ölmüş bir çekirge
> görüyorum. Onun izinde yürüyorum...ANLIYORUM Kİ; BEN O'YUM, O DA BEN...
Çekirge
> -' Seni tanırım: yani beni...Aşk olmadan, içindeki > serçeyi beslemeden yaşayamazsın. Sen de beni anlarsın. > Burada çalışmamın tek sebebi; bir piyanoya dokunup, > yıllar önce elimi tutup 'do' tuşuna götüren hayatımın > kadınına 'do'ile başlayan