Bir yağmur danesinin kar piramitlerine davetiye çıkarmasının adıymış, kış.
Nefeslerin buhur buhur çöreklenmesiymiş genizlere.
Ve hasretin ılgıt ılgıt esmesiymiş denizlere.
Kış, yoklukmuş. Kış, soğukmuş. Ve kış, yeniden oluş a varmadan önceki durak mış.
Sonbaharda kapı önünde bekleyen kedicikler için sıcak bir yer arama vaktiymiş. Herşeye rağmen kestanelerin kebap oluvermesiymiş kızgın soba üzerinde.
Yine de adam gibi bir gülücük atıvermekmiş, kardan adamlara. Kristalleşen ömrünü billûrlaşan semtlerde geçirmekmiş. Zamanla donmak, zamanı dondurmak, böylece hiç unutmamakmış.
Her yağmurda rahmeti, her rüzgârda hasreti soluklamakmış. Ve içine çekmekmiş derin bir nefesi. Sıfırın altında sevdâlar yaşamakmış. Eksilmeyen umutlarla bakmakmış. Görmekmiş esmâ nın cilvelerini çam kozalağının girift hâllerinde.
Bir çamlar üşümezmiş, bir de adamlar bu kış-kıyamette. Zorlukların biri bin para olsa dayılmazmış sarp yürekli er ler. Vefâyı, dostluğu kış güncelerinde ilk madde yaparlarmış. Kimse yoksa da, kimi kimsesi olmaya çalışırlarmış kimsesiz kırık kalplerin. Pekâlâ da yorulurlarmış ama belli etmezlermiş kendilerine bile. Yiğitliğin destânını yazarlarmış Sibiryalarda ve diğer soğuk soluklu memleketlerde.
Her ağaç şapırtısında içimizin cız etmesiymiş, kış. Her kovukta sincap hüznüne ortak olmakmış. Damıtılmış gülücüklerle selâm durmakmış doğaya ve doğaya soluk veren Hüdâya. Ona hitâp haşyetini içinde, taa yüreğinde hissedivermekmiş.
Zifiri karanlıklar varmış dünyanın birçok memleketinde ama semâlar gözyaşlarını âsûde yörelerden çok buralara damlatırlar, dua dua yalvarırlarmış barış için.
Hailfetullah olan insana yakıştıramazlarmış kurşun atmayı semâ ehli. Yakıştıramazlarmış kalb kırmayı da.
Hasılı, yüreklerin el ele verip ısıtmasıymış kışı sempatik yapan. Güzelliği de buradaymış ve insan içinmiş her mevsim de..
02.12.2003
ankara