]
Yazmaya yazmaya yazı yazmayı da unuttuk vesselam... O kadar çok kendimi hayatın akışına bırakma hevesindeyim ki ve o kadar çok gerek bedensel gerekse zihinsel tembellik etme eğilimindeyim ki ne yapmam gerekeni yapmaktayım ne de oturup bir şeyler yazıp somut bir şeyler ortaya koymakta... Döndüm baktım geçmişte yazdığım 3-5 satıra ve 20'li yaşların başlarından geleceğe ufak tefek de olsa bir şeyler bırakmanın tadı kapladı ruhumu. Gelgelelim o yazdıklarımı yazalı seneler olmuş olsa da hissettiklerim hep aynı. İşin kötüsü yakındığım şeylerde herhangi bir düzelme yok ve bende de o şeyleri düzeltme adına bir teşebbüs yok. Dedim ya hayatın akışına kendimi bırakıp savrulmayı seçmişim bilinçli ya da bilinçsiz olarak ve şimdi de bu seçimimin bedelini ödüyorum kendimce.
Bu seçime beni iten faktör ne ola ki acaba? Hayatımdan memnun olup da bu seçimi yapsam ne ala ama mütemadiyen sıkıldığım bir hayatı olduğu gibi sürdürme niyeti de ne ola ki? Aslında sorun biraz mensubu olduğum neslin sorunu gibi... Başta eğitim hayatı olmak üzere hayatımızdaki her unsur bizi küçük kalmaya alıştırmış durumda. Öyle ki kendi ailemiz bizim yaşımızdayken evlenip bizi dünyaya getirirken biz bu yaşta daha iş sahibi olmamış durumdayız. 25 yaşındaki insanlar halen ailelerinin "çocuk"ları. Bu sadece bu çocukların işe girip calışması, para kazanması vb. şeylerle ortadan kaldırılabilecek bir durum da değil üstelik; zira aileden bağımsız bir hayatı yakalamak -hele ki aile ile aynı ev paylaşıldığı sürece- imkansız gibi. işte bizim neslimiz 20'li yaşların başını ailenin çocuğu olarak geçirdiğinden 20'li yaşların ortalarına geldiğinde hayat için fazlasıyla büyümüş olduğu gerçeğini sindiremiyor. o yüzden de olabildiğince alışkın olduğumuz konum devam etsin istiyoruz. hayatın akışına kendimizi kaptırmamız aslında başka bir akış sistemine dair hiç önhazırlığımızın olmayışından ve kötü de olsa ailenin çocuğu olma sistemine alışmış olmamızdan... 17-18 yaşındayken olgun düşüncelere sahip olmak eirşkin olarak kabul edilmeye yetmekteydi halbuki ve biz de düşünclerimizi olgunlaştırmaya çalıştık hep. ama sonra yüzleşmemiz gereken başka bir hayat çıktı karşımıza. işin dışardan en basit görünen kısmı o valte kadar düşünsel olarak olgun konumda olsa da davranışları "büyük"lerin hayatlarından farklı, hala "çocuk" konumunda bulunan bizler için ağır oldu... kısacası olgun da olsa bir çocuk olmak şahsım adına bir alışkanlık oldu ve ben bu alışkanlığımdan vazgeçmemek uğruna kendimi tembelliğe vurup sıkıntılı bir hayata razı gelir oldum. Kendimdeki bu sendromu genelleme hakkım yok belki ama bu alışkanlığın farklı şekillerde de olsa kendi neslimden birçok kişide sorun yarattığını da doğrusu öngörebiliyor ve bu yazıyı 25 yaş ve üstü çocuklar adına yazmayı kendime bir borç biliyorum... Umarım bir büyük gibi yaşamayı özümseyeceğimiz günler uzakta değildir.