Boşa Geçmiş Seneler

Hep ağladın gidenlerin ardından, Sen ERDEN ERKİN sen zavallı...İçinde binbir fırtına saklı, bir türlü göremedin mavinin güzelliğini; hep hayallerde aradın yaşamın özelliğini...Tuttun acıyı oturttun yüreğine; boşa geçti seneler, mutluluğa yasaklı...

yazı resimYZ

BOŞA GEÇMİŞ SENELER...

Yüreğine işleyen bir bakış, iki damla gözyaşı, bir türlü bitirilemeyen yarılanmış bir dans, insanın içine işleyen bir yalnızlık şarkısı...Bir bakıyorsun ki kumsala, akköpüklü dalgalara yazılan isim silinmiş...Anlıyorsun her şey yalan, insanlar değişmiş...Gökkuşağının renkleri silinmiş; dünya delinmiş...

Masmavi denizin derinliğinde, bir geceyarısı serinliğinde, sevilerin kimsesizliğinde yakamozları seyretmek,kumsalda yürümek ve martı çığlıklarını dinlemek; gökkuşağının renklerini görmek için yağmurlarda ıslanmak, kar' ın saf beyazlığını görmek için ayaz gecelere katlanmak; en yaşlı totemden, en genç mabudeye değin kalbinde onlarca darbe olsa da sevgiye inanmak...Akköpüklü dalgalara yalnızlığımı, martı kanatlarına adını yazmak...Geceleri dünyayı aydınlatan ayın bir taş ve kum yığını olduğunu; yıldızlara asla ulaşılamıyacağını; güzel gösteren aynanın arkasının katranlı kağıtla kaplı olduğunu ve bizlerin uzay boşluğunda sadece bir zerrecik olduğumuzu bilmek!

Sadece güneş doğmaz sabahları, güvercinleri de vururlar; çırpınırken kanatları...

Bir gidiş gittin ki, dünya dönmüyordu, acım dinmiyordu. Gökyüzünde jetlerin bıraktığı iz gibi, anlatılmaz bir giz gibi, masmavi deniz gibi... İçimde, rengarenk biçimde, öyle bir yerleştin ki...

Hep ağladım gidenlerin ardından, masal bir türlü mutlu sonla bitmiyordu; aslında mutluluk da yoktu! Mutlu olduğunu sanmak, inanmak, aldanmak, bir getir götür oyununa saplanmak vardı...İnsanın doğasında vardı bu, Adem'le Havva' dan başlayan ve yasak meyvayı yiyen Havva yüzünden cennetten kovulduğumuz; sürgün olarak kozmosta dünyaya konulduğumuz ve yine onların çocukları Kabil' in kardeşi Habil' i öldürmesiyle sırtımıza yüklenen aşk cinayetleri, ihanetler, aldatmalar, arkadan hançerlemeler, bütün çektiklerimizin temelinde yatan ve nesiller boyu insanlara çektirilen bu acılar, işkenceler, çığlıklar!...

Hep ağladın gidenlerin ardından, Sen ERDEN ERKİN sen zavallı...İçinde binbir fırtına saklı, bir türlü göremedin mavinin güzelliğini; hep hayallerde aradın yaşamın özelliğini...Tuttun acıyı oturttun yüreğine; boşa geçti seneler, mutluluğa yasaklı...

Hala yaşıyorsun hayret ve şiirler yazıyorsun! Nefret etmen gerekir ve hala övüyorsun!... Eski istasyondasın treni bekliyorsun...Giden trenler dönmez biliyorsun! Yaşamla ölüm arasında bir gidiyorsun, bir geliyorsun; tren bir türlü gelmiyor, bekliyorsun...

İstasyondan ayrılamazsın, korkuyorsun...Ya gelirlerse, ya dönerlerse! Gelen yok, kendini kandırıyorsun...Dışarıda zaman değişmiş, mevsimler geçmiş...Bir tek bu istasyon var kimsenin uğramadığı...Eski bankta bir başına oturuyorsun...
Unutulduğunu anlıyorsun...

Bakıyorsun boşa geçmiş seneler bir başınasın; içinde birikmiş neler neler olmuş kördüğüm! Gidenlerin oturduğu banktasın; istasyondan ayrılma zamanın geçmiş farkındasın...Zamanın gerisindesin...Gidenlerin bıraktığı yaştasın! Gözlerinde gördüğüm; hala onlar için yanmakta, hala onlar için ağlamaktasın!...

ERDEN ERKİN...
BOŞA GEÇMİŞ SENELER...

Başa Dön