Boktan Bir Ziyaret

ha var ha yok

yazı resim

uykudan yeni uyanmış gözlerin ortasında sokağın ta öbür başından gelen cızırtılı ses kıvrandırmıştı başımın saç diplerini. dokunulmamış yerlerin sessiz titreşimi birnevi. aptalca gelebilir fakat cızırtılı ses uyandırmıştı hücrelerimin çekirdeğini.
uzandım sonra saçmalayan ses cızırtısına kabarttım gözlerimi. pencere camına kafamı dayayıp olanı biteni algılamaya çabalıyordum. ne anladığıma gelince hiç bir bok. hava ise gecenin de vermiş olduğu kasvetle tamamen korkuların yurtluğunu edinmişti.
uzun saçlarımı geriye atıp kalın kaşlarımı geceye hazırlayıp kara gözlerimi bildik yumuşak edasından acımasız kimliğine bürüdüm. yüzüme banyoda akan buz gibi su ile pansuman yaptım diyebilirim. sonra kara elbiselerimi üstüme geçirip sokağın o cızırtılı ses yoğunluğuna doğru adımlarımı attım seri ve koşarcasına.
ulaştığım yerde cızırtının kaynağıyla karşılaştım yıkık dökük bir barın parçalanmaya devam edilmesi sesiymiş. sahibine gelecek olursak selası okunmak üzreymiş. falan filan.
mekanımın en boktan köşesine gizlenip sataşan olmaz diye dua ederken dahi aslında ne kadar sataşma meraklısı olduğumda ortaya çıkmış farkında olmadan. hah gülüyorum bazen bu şizofren güdülerime.
ama kim derdi ki bu sataşma merakımın beni canımın tatlı olduğu hakkında bilgilendireceği bir gün olacak diye.
yine bildik boktan köşemde oturuyordum. uzun zaman önce ağzıyla burnunun yerini değiştirdiğim ve hatta gözlerinin fazla olduğu kanısına varıp yüzünü gözleri görünmeyene kadar şişirdiğim herif yine hır çıkarma sevdasında dadanmıştı mekanın gıldır gıcık gıcırdayan koltuklarından birine. sağa sola laf atıp ağzını kullanamayıp mesanesinden içme eylemine devam edişine dayanamayıp sağlam bir tokadı suratının ortasına yerleştirişimin bana bebek yüzüme mal olacağı hiç aklıma gelmezdi.
karşılayabileceğim bir hamleydi falçata parmağımı sıyırıp yüzüme yapışmadan önce. çene kemiğime saplandığını hissetmiştim onca velvelenin ortasında çeneme saplı falçatayla bayılana kadar ezmiştim serseriyi.
şimdi yıllar öncesinin vermiş olduğu her haşmeti yitiriyorken bacaklarımdaki siyatik ve sancılar yakıyor hengamemi.
boktan bir ziyaretti sanırım aklımın bana oynadığı nanik tiyatrosu. ha var ha yok zamanında çok yakılmış canların kanında yağlanıyorum sanırım.

Başa Dön