Yorgunluk hiçbir işle uğraşmayanlar içinmiş. Öyle derdi Madam Alekya… Onu tanıdığımda bir gazinoda konsamatristlik yapıyordu. Yaşlı olmasına rağmen diri bir bedeni vardı ve hala yeşil gözleri gülüyordu… Bazen onda ki bu hayatta kalış inadını merak ederdim. Bir gün cesaret edip sordum. Güldü yarım ağızla “bre kız bumuydu derdin. Seks yap ve uzun yaşa. Ölü yılanı bile diriltir” demişti… Onun bu vurdumduymazlığı arada korkuturdu beni. Bazı geceler kapısına dayanan belaları yüzünden çok ağlasa da mutluydu kendi dünyasında… Eski dostundan olan oğlu da ölünce hayata tutunacak tek şeyi yüzünde ki tebessümmüş… Aslında içi kan ağlardı ama yinede güçlü görünürdü. “Bizim dünyamız da her gün ağlarsan ömrün yetmez” derken okunurdu içinin kanayan yanları..belki de o yüzden severdim onu…
O zamanlar sen köşede ki kitapçıda yeni işe başlamıştın… Bembeyaz keten gömleğinle ne toy duruyordun mahallenin orospusu alev karısının karşısında… Saatlerce gülmüştüm o utangaç haline. Anlamayacak kadar saftın üstelik. Bir orospunun asla pembe dizi romanlar okumayacağını… En fazla gırgır dergileri alınırdı ki o da akşamları iş tutmayan kızların vakit geçirme yolları olurdu…
Tüm gece seni düşünmüştüm… Bizim yaşlı Nusret’in pansiyonunda kaldığını öğrendim sonra. Ev arıyormuşsun. Madam Alekya kahkaha atarak anlatıyordu “sen alsana kız evine, hem gece yatakta işe yarar, ohh ne güzel bir kiracı”…
Düşününce anladım âşık olmuştum sana. Yanık buğdaya benzeyen tenin, simsiyah saçların ve içime işleyen gözlerine engel olamıyordum. Bir gece işten eve dönerken yolun ortasına çökmüş ağlıyordum. Midem bulanıyordu o gece yattığım hanzo yüzünden. Son zamanlarda müşteri beğenmiyormuşum. Herkese kulp takıyormuşum. Madamın dediğine göre ise ben çoktan abayı yakmışım sana da ondan böyle her boka ağlayıp duruyormuşum. Sahi seni tanıdıktan sonra olur olmaz yerde bir ağlamak oluştu içimde. Oysa senin benden haberin bile yoktu. Her gün kitapçıya gelen yeni yetme okullu kızlar varken benim neyimeydi sevdalanmak.
O günü hiç unutmuyorum. Bizim apartmanın merdivenlerine oturdum ve apartman boşluğundan görünen arka mahalleyi izliyordum. Yanan ışıkları, evli barklı insanların yaşamlarını düşündüm. Eğer o aşşağlık sevgilim beni kullanıp bırakmasaydı belki şimdi benimde bir evim ve çocuklarım olacaktı. Hayat ta o zamanlar çelmesini takmıştı işte. Bazen işe çıktığımda her yerim yara bere içinde eve dönünce anlardım ne lanet olası bir hayatım olduğunu.
Bir el dürtmesiyle ayıkmıştım. Başımı kaldırıp yüzüne baktım, sendin karşımda duran. Gülümseyen gözlerinle yüreğime ışık saçtın… Eve gidelim mi dedim, yeni yetme genç kızların utangaç tavırlı haliyle… O gece ilk kez o eski apartman dairesi sönük ve silik gözükmemişti gözüme…
Sana içecek bir şeyler yapmak için mutfağa gittiğimde nasıl da titriyordu her yerim… Onca zamandır içinde yaşadığım o iğrenç hayatta utanma duygumu yitirmiştim oysa. Ya şimdi! Beni böyle kuş gibi heyecanlandıran, elimi ayağımın yerini şaşırtan şeyin adı neydi? Aşk mı?
Sabaha kadar sohbet etmiştik… Ailenden, İstanbul’a gelme nedenine kadar her şeyi anlatmıştın, Su gibiydin konuşurken, gönlümün ortasından akıp gidiyordun. Engel olamadığım bir uçurum yankılanıyordu gözbebeklerimde.
Sonra ürkek ve korkak o ifadeyi yüzüne yerleştirmiş halde gözlerime baktın…”Şey beni Nusret amca yolladı, ben daha önce hiç yapmadım da bilirsin, yani, kusura bakma sen şeymişsin, şey işte, yanımda parada var”
Aşk ender uğrardı İstanbul’a… ya da bizim köhne mahallenin kirliliğinden yolunu bulamaz, basar giderdi başka şehirlere başka caddelere… O gün bir kez anladım, Bir orospunun kaderi nereye gidersen git, kimi tanırsan tanı aynıymış… İsmin değişse de cismin aynı kalırmış.
Bir apartman boşluğu kadar sevmişsin beni işte… Boşluğa girince de fark ettin, para karşılığı yaşanılanların, sevgiye benzemeyecek kadar kahpece olduğuna… Ben senden sonra bir daha yatmadım kimseyle, biliyorum senin bundan bile haberin yoktu. Çünkü sen o sıralar, çoktan üniversite sınavlarını kazanmış, mektepten arkadaşlarınla eve çıkmıştın daha mevkisi düzgün bir mahallede… Geçen gün bizim madam görmüş seni, istiklalde güzel bir kızla el ele dolaşıyormuşsun. Uzun siyah saçları varmış ve hiç el dokunulmamışa benziyormuş…
Senden sonra omuzlarım çöktü, senden sonra fırtınalarım koptu senden sonra… Benim senden sonraları bolca olan bir ömrüm senin ise bana dair hatırladığın ise öğrendiğin bacak arası zevklerin oldu… Ne acı…
Bir apartman boşluğu kadar kısa sürdü aşk ve sen beni hep o boşluk sızlatınca içini hatırladın sevgili…
Bir Apartman Boşluğu Kadar Sevdin Beni…
bu yazıyı yzarken o kadar etkilenmiştim ki. önyargıyla bakmaktır insanoğlunun zayıflığı. oysa hiç bilmez en degerli pırlantaların suyun altından çıktıgını... keyifli okumalar