Bil... Mece...

meşguliyeti var idi hüsranın, adı sanı ne sahtekar idi

yazı resim

yer kalay, gök bakır imiş ...

bu öyküde...

ve kaskatı tunçtan heykeller ,

dizi dizi...

ahu zarda ‘ ar’ iken bu yürek ,

vakt ki ,

har’dan hare atlayış vakti...

yer kalay gök bakır imiş ...

bugün de...

ahu zara atılınca bir tüfeng ,

zalim ve kör....

vakt ki,

yar’dan yare çağlayış vakti...

keşfe çıktı yediler kırklar...

Buhara evliyaları gibi yakuttan......

teğet geçmede imiş kader tahtıma,

rikkatle , eğreti durmadan,

haber ki.. dilsiz , hecesiz söyler,

sözü ehline....

devşirir dokunmasız bir ten,

kendine,

yepyeni,

taptaze...

sorgusuz geçirir o zor sınavdan,

kokusunu bırakır tek bir cevabın...

izle ne yol göründü bu sevdadan...

sor ki ,

hangi saz ile aşk etti bu sevda buğusu..?

gelecek denilen ne yöne akar ?..

sırtını dönüp geldiği o an...

varlık ki..elinde tutar da şarabı...

sellerle içer..

refakati kahır,

rumuzu pür-neşe...

zamana durmadan,

alır kıyamı.....

bil..mece...

dür kalanı geceye....

sır dökülsün inceden ince....

salınsın keder yürek denince..

duy ki ,

tek bir ahh’ta kalır , sevda düğüsü..

göz göz batacak halleri sana...

şu acun denilen pespaye çölün,

ateşi dönüşür bir gün seraba...

sığ sularda boğulması ne uzun...

metelik vermez idim satılsa bana...

bir çırpıda onun olmak ne zulüm...

kıygısı başka imiş...

ne ölüm…ne de, doğum!..

iki arada yazgısı , ne kötürüm..

bil ki ,

tek bir ahh’a basılı aşkın mühürü.....

satır satır hakikat...

o yazgında tek destan idi....

meşguliyeti var idi hüsranın,

adı sanı ne sahtekar idi...

övgüye layık degil mukallit yüzü...

yergiye bile değmez , gafletmiş tözü...

sen ki,

tek bir ahh’… kafiyesi , çözer idin düğümü….

]

Başa Dön