Beşbinbeşyüz yıl önce, sana ilk şiirimi yazdım.
Beşbinbeşyüz yıl sonra doğacağını bildiğim için,
beşbinbeşyüz yıl sonra beni medeniyete ulaştıracanı gördüğüm için,
mağara duvalarına, tükenmez çiviyle sana şiir yazdım.
Arkadaşlarım sayesinde ilk ateşle,
mağaranın bi köşesini yaktım.
Çağlayanın yanındaki kırda bi kaç gül topladım.
Onlarıda mağarını içine serdim.
olurda bir gün okursan,
Taze et kokan tenimi hissetmeyesin diye
Gidip en güzel gülleri kopardım kırdan.
Dinazor yüreği karşılığında, cilalı İbodan,
iki bıçaklı cilalı taş alıp, senin için traş oldum.
Sen savaşlarda ölen çocuklar için üzülmeyesin diye,
bir kaç güvercin yakaldım.
Olurda mp3 playerın bozulursa,
canın sıkılmasın diye mağaraya bübüller saldım .
Sonra mağarını önünde oturdum.
Acaba beşbinbeşyüz yıl sonra geldiğimde,
bu mağara adamını beğenirmsin? diye düşünerekten,
yırtıtcı kuşların gün batımına uçuşunu serettim.
Tabiki bu ayı postuyla beğenmez seni diye söylenip,
hemen koşup bi kaplan avladım.
Güzel bi elbise yaptım kendime.
Artık herşeyim tamam.
Sadece seni beşbinbeşyüz yıl beklemek kalıyor.
Bunları yaparken ölmekten hiç korkmadım.
Ormanın başkanı Süleyman Demirel den
benim neyim eksik diye düşündüm.
O yüzden ölümden hiç korkamdım.
Mağaranın ağzını bir kaya ile kapattıktan sonra,
boş bir ağaç kovuğu bulup uyudum.
Hıı mağaranın duvarlarına bu günkü
türkçeyle ne mi yazdım?
ey benim ürkek ceylanım,
ey benim dinazor bakışlım,
ey benim asi çağlayanım,
bekle beni,
beşbinbeşyüz sene sonra ordayım.