Bayramda Anıtkabir Ziyareti Şart Mıdır?

Siz siz olun; gitmek istemediğiniz hiçbir yere ille de gitmek için kendinizi zorlamayın. Zorla giderseniz, gittiğiniz yere zaten yakışmazsınız. Pembe üstüne kırmızı giymiş gibi, sırıtırsınız.

yazı resimYZ

“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında, Sayın Başbakanımız törenlere katılmamayı tercih etti. “ Böyle yazdı gazeteler. Katılmadı değil de, katılmamayı tercih etti şekilde yazınca, tercih hakkını kullandı anlamı taşıyor. Sanki; katılsa da olur, katılmasa da olurmuş gibi. İki yıl önce de rahatsızlığı sebebiyle bir bayram törenine katılamayacağını söylemiş, aynı gün Siirt’teki mitingde konuşma yapmıştı. O nedenle, sayın başbakanımızın Anıtkabir’e gitmemesi beni hiç şaşırtmadı. İlk değildi, sizin anlayacağınız. Başbakanlık konuyla ilişkin olarak "Ulusal Bayramlar Yönetmeliğine göre Milli Eğitim Bakanı çelenk koyar." dedi.Yakınlarının, partililerinin çocuklarının düğününe(Van depremi sebebiyle Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iptal edildiği bir zamanda ) gitmeyi görev sayanların Anıtkabir’e gitmemeleri çok normal.

Zaten, bayram kutlamalarına yeni düzenleme getirilecekmiş.23 Nisan törenlerine Milli Eğitim Bakanı başkanlığında bir heyet eşlik edecekmiş. 19 Mayıs'ta ise Gençlik ve Spor Bakanlığından bir heyet Anıtkabir'e çıkacakmış. O kadar. Her tören, sahibine teslim edilecekmiş.… Törenlerin sahibi, halktır. ” Halk bizden yana. “ diyenler; başbakan, cumhurbaşkanı olanlar, halkın adına Anıtkabir’e çıkmak zorundadılar. Zorunda demek yanlış olur aslında. Benim başbakanım, cumhurbaşkanım; Anıtkabir’e gitmeyi gönülden arzulamalı, bunu severek yerine getirdiği bir görev saymalıdır.

Törenlerle ilgili yapılacak yeni düzenlemeye göre bayramlar, gittikçe küçülecek. Bakanlık, müsteşarlık veya il milli eğitim müdürlükleri düzeyinde kutlanacak. Makam sahiplerinin bir engeli olduğunda da vekillerle geçiştirilecek. Hakkında Âyet yok(!) nasıl olsa.

Bu yılki 23 Nisan resepsiyonuna T.Erdoğan ilk kez eşiyle katıldı. Resepsiyonda çelenk koyma zorunluluğu yok nasılsa. Başbakan, ”Eskiden farklı şartlar vardı, şimdi şartlar oluştu, birlikte geldik” dedi. Demek ki Anıtkabir’i ziyaret edip- etmeme konusunda beklediği şartlar oluştu ki, sayın Başbakan Anıtkabir’e gitmedi. Sırada, oluşması beklenen hangi şartlar var, bilemiyorum.

Milli bayramlarda Anıtkabir’e gitmenin gerekip gerekmediğini, yaşamımızdan alacağım bir örnekle açıklayayım: Diyelim ki; mahallemizde bir düğün, bir mevlit, ya da bir cenaze var. Hiçbir kitapta, kanun maddesinde “ Bir komşu; başka bir komşusunun düğününe, cenazesine, düğününe gitmek zorundadır.” diye yazmaz. Ama yukarıda saydığım durumlarda, o durumunun yaşandığı ev; konu komşuyla, eşle - dostla dolup taşar. Herkes ne yapıp edip, komşunun bu özel gününe gider. Burayı bırakıp, başka yerdeki bir düğüne katılmaz. Çünkü; gelenek diye bir şey vardır; vefa, komşuluk görevi, vatandaşlık görevi, insanlık görevi, teamül diye bir şey vardır. İşte bu sebeple, benim başbakanımın, benim adıma Anıtkabir’e gitmesi gerekirdi.

Bazı değerlerimizin nasıl da aşındırılmaya çalışıldığının farkında mısınız? Bayram kutlamalarının sudan bahanelerle küçültülmeye çalışıldığından, hatta bir bakanımız tarafından, Ege’de Yunanlılar’la yapılan savaşın bile yok sayıldığından, şehitliklerin hep temsili olduğundan bile söz edildiğinden haberdar mısınız? Yıllardır, bazı değerlerimiz yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Alıştıra alıştıra, yavaş yavaş. Daldaki meyve bile yavaş yavaş olgunlaşır. Bir gün bir bakarsınız, sanki akşamdan sabaha olgunlaşmıştır meyve. Oysa, sizin farkına varamadığız bir olgunlaşma dönemi geçirmiştir. İşte bu gerçekten yola çıkarak, rahatsızlık duyduğunuz bir şeyi, yavaş yavaş yok etme yoluna gidersiniz. Ağacın dallarını bir dal bir dal budarsınız, kuşa çevirirsiniz. Sonra da; dalı budağı kalmayan, âdeta sadece bir direk gibi duran ağacı kestiğinizde, kimsenin gıkı çıkmaz. “Canım, o zaten ağaç mıydı? Dalı yok, yaprağı yok, meyvesi yok.” diye size hak verenler bile olur. Kimse çıkıp da; “ Bu ağacı sen dalsız, budaksız bıraktın, bilerek hep dallarını budadın.” demeyi akıl edemez.

Bana müsaade. Bir hemşerime başsağlığına gitmem gerekiyor. Gitmem gerektiğine dair bir yönetmelik, bir kanun, bir zorlama yok. Ama, insanlık ilişkilerini düşündüğümde, hepimizin bir mozaiğin parçaları olduğumuzu anımsadığımda; gitmek zorunda hissediyorum. Daha doğrusu , ilçemdeki her törene veya benzer birlikteliklere isteyerek, gönüllü katılıyorum. Zorlanmadan, şikâyet etmeden, yüksünmeden gidiyorum. Çünkü, zorla yapılan hiçbir şeyden hayır gelmez.

Sevgili okurlar! Siz siz olun; gitmek istemediğiniz hiçbir yere ille de gitmek için kendinizi zorlamayın. Zorla giderseniz, gittiğiniz yere zaten yakışmazsınız. Pembe üstüne kırmızı giymiş gibi, sırıtırsınız.

Başa Dön