Aşk bazen yüksek yastıklarda uyumayı gerektiriyor.. Uyumak bahane diyebilirim ben buna. Sevdiğin bir şarkı çalar ve sen o sırada bir şeyler karalamaya karar verirsin. Rüzgar öyle şiddetli eser ki o sıralar, sevdiğinin soluğu boynunun bütün kemiklerini kırar. Sabah olur, gün aydınlanır. Ama sen hala bir geceye içlenmiş gibi durursun yatağın içinde.
Yüzünden sıyrılmış küçücük deri parçasıyla bir adam yaratabiliyorsa kadın. İşte tanrı da böyle bir şey diyebilirim ben buna..
Bir ağaç yapraklarını ne kadar zor kazanıyorsa o kadar kolay döküyor. İşte aşk denen şey de böyle. Aşk bazen kaybetmeyi gerektiriyor.
Gözünüzden akan her yaşa destekçi arıyorsanız ya yağmur altına koşun yada gidin bir duşun altında sabaha kadar şarkılar söyleyin..Bilmediğiniz dillerde söylediğiniz her şarkı sizi aşıktan çok deli yapar ve kimse anlamaz içinizin dışa vurduğu dalganın büyüklüğünü..
Bunu kendimden biliyorum diyemem belki ama aşk bunu gerektiriyor..
Bir el ne demek? Tanımadığın bir el ? Sadece tutmaya yarayan bir organ sanıyoruz. Ama bir dokunuşuyla dünyayı yerle bir eden bir organ olduğunu kim yalanlayabilir. Düşünsenize; hayal ettiğiniz bir insan sizi tutmuyor size sadece dokunuyor.. İçinizin bütün otobüsleri (artık içinizde ne tür bir araç saklıyorsanız) dönüşsüz bir bilet almış ona doğru kalkmıyorsa yüzüme tükürün..
Bir bardak sıcak çayı bir duble rakıya değişiyorsa bir kadın. Aşk işte bazen buradan başlıyor..