Üç bin parçalı Puzzle’ı halının üzerine döktüm. Bu beşinci gün. Fena gitmiyor. Neredeyse dörtte biri bitti. Akşam başına oturdum yine. İki buçuk saattir halının üzerinde kah uzana kah çömele bir figürün orta yerine lazım bir parçayı arıyorum. İyice sinirlerim bozuldu. Aradığım yere azıcık uyan ama kesinlikle oraya ait olmayan bir parçayı dikkatlice yerleştirip söve saya boş bira şişesinin dibiyle çaktım. Kahrolasıca. Cehennemin dibine kadar yolu var. Birkaç gün uğraşmamalı bari. Yoksa sinir hastası ve boyun fıtığı olacağım.
Geçen ay kız arkadaşımdan ayrıldım. Lânet olası yetmiş milyon parçalı puzzle.
Eminim ki cennetin fotoğrafıydı ruhlarımız. Tanrı aldı eline makası, milyarlarca parçaya bölüp o resmi, içinden çıkılmaz ‘yap ama bozma’ oyununu yarattı. Nasıl bir şakadır bu bilinmez; ama bilirim ki mahşer günü “Olmadı beceriksizler ! Bakın böyle olacaktı” deyip yakıştırıverecek kaosun içinde kaybolmuş her parçayı birbirine. Biz ise şaşkın, bakıp o cennet resmine hep birlikte diyeceğiz ki: “Nasıl yani? Kim bu koltuk altıma giren omuzun sahibi? Nasıl da ışığı sızdırmaksızın oturdu yerine? İnanmazdım yüzümden geçen çizginin belli bir yere gittiğine. Bilmezdim o çizginin kayıp parçamda uzanıp gittiğini; cennet bahçesinde bir gül yaprağını çizdiğini? Oysa bende bitimli o çizginin ucu hep yaralamıştı fani hayattaki sevgililerimi. Onlardaki desenin ucu da boynuma saplı, neye yarar bilmediğim bir eziyete meraklı, kanlar doldurup ışık sızar boşluklara, pıhtısından kara gölgeleriyle suni bir uyum yarattı”
Parçam! Güzel parçam. Neredesin? Lânet olasıca yetmiş milyon parçalı puzzle’ın içinde hayata karışmış, elin erişmediği, gözün göremediği bir yerde beni bekliyor olmalısın. Ya beklemiyorsan? Ya çakılıyorsan biçimi ve rengi ilgisiz bir parçanın sancağına? Eğer öyleyse lütfen görünme bana ve görme beni.
Üç bin parçalı puzzle’ımın başına oturdum yine. Çaktığım parçayı çıkarıp bozulan yerleri onardım. Şimdi, bir çuval pirincin içinden pirinç rengindeki ve şeklindeki taşı arıyor gibiyim.
Çalışmamın on beşinci gününde aradığım parçayı sol dizimin altında buldum. İki haftadır buralarda olduğunu bildiğim ama o çılgın kalabalığın içinde bulamadığım parça şimdi yerinde. Figürü, rengi ve biçemi tamamlar şekilde, ışık sızmaz sevdasına düştü. Ben ise lânet olasıca yetmiş milyon parçalı puzzle’ın saha kenarında ısınma hareketleri yapıyorum. Lâkin çok zor oluyor hareket etmem; kayıp parçamın sol dizinin altında ezilirken. O ise görmüyor beni. Yetmiş milyon parçanın içinde gezdiriyor ellerini.