Bu büyük acımasız bir yalnızlık çağı
Hiç kimseler yok bu yüzden
Olanlar da kimsesiz zaten
Gece olmuş küçük olan o oda daha da küçülmüş sanki, oturdum…
Alttakinin gözü var üstekinin bilmediğim bir karanlığı
Bu büyük acımasız bir yalnızlık çağı
Tanıyamıyorum kimseyi
Kimse de beni tanımak istemiyor
Bu yüzden hiç kimsesiz bu şehir, bu bina, bu adam, bu kadın
Anlatılanların hiçbir yerini anlamadın
Otur, oda küçük...
Alttakinin gözü var üstekinin bilmediğim bir karanlığı
Bir de sallanan bir ip odanın orta yerinde, bu ne görgüsüzlük
Her gece hep aynı gürültü kopar alışamadım korkuyorum
Önce alttaki sonra üstteki ve ben
Hep aynı sırayla, sanki gizli bir saldırı planı bu
Oysa biz hiç tanımıyoruz birbirimizi, bu şehir de bizi
Erken çocuk sesleri geliyor, bunalıyorum
Bütün seslerden, bütün gürültülerden bir anda kaçamıyorum sıkıştım
Oturuyorum ipli sandalyemde, okyanus gibi gürültülü her yanım
Alttakinin gözü var üsttekinin bilmediğim bir karanlığı
Öğleye doğru şehir uğultuyu yutuyor
Korkunç bir sessizlik doluyor insanın içine
Ama hep daha içeriye...
Acının uyuşturucu etkisinde tanrıyı arıyorsun
Bulamıyorsun hep, hep daha içeri bakıyorsun ama yok,
Her yerde olan tanrı yok işte o an içinde yok!
Durmadan düşüyorsun...
Alttakinin gözü var üsttekinin bilmediğim bir karanlığı
Beton yığını altında yaşıyorsun
Neden bu yığını üzerine aldın da çıktın sokağa
Biliyorum, her yer çok soğuk tanrı yok, hiç kimse yok...
Bu yüzden bu şehir de insanlık kazıldıkça gün ışığına çıkıyor
Kocaman bir enkâzın altında ölümden dönen bir ırk olmuşuz
Oturmuşum ipli sandalyemde ıslık çalan rüzgarı dinliyorum
Başka hiçbir şey yok...
Alican Doğar