toprağın bile duyamayacağı bir sessizlik içinde,
ruhunu sararken tedirginliğin
teninin kokusu sinmişti yanaklarıma
ve geride bıraktığın her nesneye...
seni bensiz kaçırtan neydi
neydi bir gece ansızın sinsi motor gürültüsü?
ben varmıydım şehre kaçtığında,
aklım erermiydi yüzündeki morluklara?
bazen pıhtılaşmış ruj' un, iz bırakırdı alnımda
bazen bembemsi bir tülbent sarılıydı başında,
bazen bir ayağın seker gibi,
bazen belin bükük...
kimbilir kimlerdi, halden hale koyanlar...
bunlara aklım erer miydi?
erer miydi aklım?
zulmün olmadığı şehir, bahtiyar etmedi seni
zulmün olmadığı bir şehir yok ki anne!
ah! anne...
gözü yaşlı dönmeyecektin hani...
hani sevinç örgüleri örecektik kışın...?