Kant aklı ilahlaştırırken, Hegel insanı itibarsızlaştırdı. Nietzsche anlamı hiçliğe çevirdi. Bunlar bize reform, aydınlanma olarak geri döndü. Ve insanı tanımlamadan, insanın varoluşun temeli sorgulanmadan insana tanrılaşma misyonu verildi. Böylece makineyle güçlenen insan aklının bencil tutumuyla birleşince tanrıya meydan okumasıyla tanrıyı hayatın dışına ittiler.
Böylece din düşman ilan edildi. İnsanın hayatından sökülmesi gereken bir hastalık olarak görüldü. Dinin değeri yerine aklın değerleri yer değiştirmeye başladı. Akılın kutsallaştırdığı, her şey hayatın merkezine konuldu. Belki ondandır insan bir nesneleşti bir öznelleşti. İnsanı bir yere konulamadı. İnsan kendi eliyle kendine ihanet etmesi yabancılaşmayı getirdi. Ne kadar insanı siyasi, mali ve dinin yabancılaştırdığı üzerinde kafa yorulurken, kimsenin insanın özünü sorgulamadı. Zaten yabancılaşma tartışmaları birazda insan özünün üzerine durmamanın bir yolu olarak seçildi. İnsanı kendinek ve hayata yabancılaşması üzerine felsefeciler öyle kafa yordular ki kimse insan neden var oldu, diye çıkıp sormadı. Soranların sesini de duyan olmadı.
Aklın ilahlaşmasıyla, bilgi saltanatını ilan etmiş oldu. Bilgi demek güç olduğuna göre ne kadar çok şey biliyorsanız o kadar akıllı ve güçlüsün demek anlamına geldi. Bilginin insanı ukallaştırdığı, aksine insanı yabancılaşmaya sürüklediği görmezlikten gelindi. Bilginin insanı insanlıktan çıkardığı söylenseydi aklın ilahlığına sorgu kapısını açacaktır.
Evet, bir zamanlar insanlar nesneyi putlaştırdı. Bu ilk çağların bir ilkeliği olarak lanse edildi. Dalga geçildi. Hafife alındı. Ama modern insan belki taşı, ağacı ilah edinmeyi bıraktı ama bunların yerine akıllı ve bilimi ilah ederek, tapmaya başladı. Hangi ilkelliktir, hangisi modernliktir tartışması bir yana modern insan kendini beğenmişliği, kendine olan güveni, gerçeği görmesi gereken gözler köreldi.
Aklın ilahlaşması, vicdanın körelmesine de yol açtı. Salt akılla hareket eden insan bencilleşti ve acımasızlaştı. Böylece vahşet dizi boyu arttırdı. İnsanoğlunun belki hiçbir dönemde göremeyeceği zalimliklere imza atmaya başladı. Bu savaşlarda yaşananlarla sınırlı değildir, insan aklı günlük hayatta bile kendi dışındaki her şeye zalimce kırbaç sallıyor. İlginç her inan kırbaç, bazılarında inlemeye yol açarken, kırbacı elinde tutan ise zevkten dört köşe olmaktadır.
Biz her ne kadar, akıllı ilahlaştıran potadan gelmesek de o potaya karşı dursakta aslında farkında olmadan aklın bir esiri olduğumuzu görmemiz gerekiyor. Modern aklın virüs gibi yaygınlaştığı bir dönemde akılın etkisinin dışında kalmak ya da etkisini kırmak zordur. Hangi misyon ve kimlik taşınırsa taşınsın akılın egemen olduğu bedenlerde, insanın hareket mekanizması da aklın kontrolünde olacaktır.
Aklın bedene olan egemenliğinden olsa, bugün insan mutsuzdur. Bir türlü aradığı huzuru bulamıyor. Çünkü aklı ilahlaştıran ve dine savaş ilan eden batı, insanın kurtuluşu için bir çözüm bulamamıştır. Tıkanmıştır. Her şeyi yok edenler, bunun yerine insana bir şey vaat edememişlerdir.
Doğu ise, aklın sisi altında, dinle mücadele vererek kurtuluş çaresi arasa da maalesef farkında olmadan aklın etkisindeler ve bir türlü bunu göremiyorlar. Akıllın ilahlığıyla, dinin egemenliğini beraber götürme gayretleri boşa çıkmaktadır. Aklın ve dinin arasındaki fark ya da ortak nokta bulunmadığı sürece Müslümanların huzuru bulmaları ve yaşadıkları acılardan kurtulması ve çelişkilerden kurtuluşu zor gibidir.
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com
www.osmantatli.com.tr