Adsız Kahraman

Umarsız beliriveren “kendini ifade etme arzusu” onda da belirmiştir ve nicedir kahramanımız, bu belayla cebelleşmektedir. Daha önceleri defalarca tecrübe edilmiştir ki, bu kendini ifade etme arzusu insanı büyük olasılıkla sanatçı yapar (küçük olasılıkla katil, müntehir, deli, terörist, ...vs) ve hayal kurma belasını daha beter çağırır. İşte böyle; sırf bu yüzden kahramanımız gibi siz de yollarda dalgın ve düşünceli bir şekilde yürürken buluverebilirsiniz kendinizi. İşte bu nedenle yazımızın ilk paragrafını pek öyle önemsememelisiniz, sevgili okuyucu.

yazı resim

Kahramanımız yolda yürüyor. Kendisine yöneltilen tüm suçlamaları doğrularcasına postmodern düşünceler içinde (suç mu bu?). Yeterince (hayır), oldukça (yok, yok), fazlasıyla postmodern hem de. Modernliğin tüm sıkıntılarını üzerinde hissetmiş, yaşamış, görmüş biri olarak postmodernliğin bir boşluk doldurmaca oyunu olduğuna inanıyor. Modernliğin doğurduğu modern rahatsızlıklar içinde yani, oldukça rahatsız.
Bu kavramlara ilgisiz ya da derin düşünceler içinde boğulmaktan korkan okuyucu bunları anlama telaşına düşüp sıkılmasın. Kahramanımız, zamanında bu telaşa yeterince gömülenlerden. Ve de bu konuda yazarı daha fazla sıkıştırmıyor.
Kahramanımız, dediğiniz gibi, bayağı bir düşünceli; ve de çokça dalgın.
Bildiğimiz gibi şehir gridir. Düşünürün biri de pek güzel özetlememiş midir zaten “gerçek gridir” diye? Şehir birhayli gerçektir. İşte bu “fazlasıyla gerçek”ler arasında, hayallerin içine kaçıp kurtulma, gerçeklerden sıyrılma telaşındadır kahramanımız. Ancak yağmurdan kaçarken doluya tutulduğunun farkında değildir. Zira bilmemektedir ki, hayaller zehirlidir ve onu yalnızlığın ta içine iterek, “gerçekler”den uzaklaştırma vaadiyle “acı gerçekler”in ortasında bırakmaktadır.
Aslında kahramanımızın hayalleri oldukça sadedir: O gizemli Doğu masallarını; tatlı, sıcak soba yanı öykülerini, uykudan önce sohbetlerini sevmekte ve özlemektedir. Kaçıp kurtulma öyküleriyle, başkaldırı destanlarıyla, fütursuzca yaşanan aşk masallarıyla kendisini avutmaktadır.
Umarsız beliriveren “kendini ifade etme arzusu” onda da belirmiştir ve nicedir kahramanımız, bu belayla cebelleşmektedir. Daha önceleri defalarca tecrübe edilmiştir ki, bu kendini ifade etme arzusu insanı büyük olasılıkla sanatçı yapar (küçük olasılıkla katil, müntehir, deli, terörist, ...vs) ve hayal kurma belasını daha beter çağırır. İşte böyle; sırf bu yüzden kahramanımız gibi siz de yollarda dalgın ve düşünceli bir şekilde yürürken buluverebilirsiniz kendinizi. İşte bu nedenle yazımızın ilk paragrafını pek öyle önemsememelisiniz, sevgili okuyucu.
Kahramanımız, yazarak kendisini daha iyi ifade edebileceğine inananlardan. Onun içindir ki, kafasında birtakım yazınsal kurgularla uğraşmakla meşgul: Diyalog mu kullanmalı, yok yok; o zaman okuyucu yazarı diyaloğun tarafları arasında aramaya koyuluyor. Hangisi haklı? Okuyucu, kimi zaman bunun ayırdına varmakta zorlanıyor ve hattâ konuşanların düşüncelerini yazara kolaylıkla atfedebiliyor. Monolog olsun.
Hayaller fazla “hayal” olmasın. Onun için masallardan uzak durmalı. Deneme ya da öykü türü birşeylerle düşünceler daha rahat anlatılıp aktarılabilir.
Üçüncü tekil şahisla birlikte şimdiki zaman ve geniş zaman kulanilmali. Böylelikle yazarin karakteri ve o anki haleti ruhiyesi daha rahat yansıtılabiliyor, yaratılan bir kahramana atfedilebiliyor.
Küçük değişikliklerle olay süslenebilir. Hani mesela yazar yatağında kurulmuş yazıyordur da, kahramanımız yolda yürüyordur.
Okuyucu öykünün içine çekilmelidir. Öyle ki, mesela, -hiç olmazsa- kahramanın nereden gelip nereye gittiğini düşünsün. Ve giderek ortaya konan sorunlara kafa yorsun.
Çeşitli süslemelerle hayal sahnesi zenginleştirilebilir: Mesela kahramanımız yeşillikler içine, ağaçlık bir yolda, günbatımına doğru yürüyordur. Belki elinde bir sigara vardır, kulağında bir volkmen (pop müzik dinliyordur belki)... Belki bir ayağı aksıyordur; bir kedi kahramanımızın peşisıra geliyordur, cinsi sarmandır, boynunda bir kurdela vardır ve belki de sahibini arıyordur. Kahramanımız belki evine dönüyordur, sonra oturup bu satırları yazacaktır. Belki de o bir kadındır ve seviyordur.
Kanımızca bu ayrıntıları da pek fazla önemsememelisiniz değerli okuyucu. Çünkü yazarın zikredebildiği ve ifade edemediği kendince önemli pekçok konu ve sorun bulunuyor olabilir.
Ad bile önemli değildir. Sayın okuyucu siz sadece, kendinizi fazla da zorlamadan, yazarın size yüklediği sorumluluğu yerine getirin: yazarı anlamaya çalışın.

Başa Dön