Başlangıçları sevmediğimi daha öncede söylemiştim sana. Hep ilk kelime, ilk bakış, ilk dokunuş zor olmuştur hayatımda. Ama bir ucundan başlamaya göreyim; hemen en dolu en deli şekilde yaşarım. Tıpkı senle ve sende yaşadıklarım gibi. Hayatımın anlamı olman gibi. Eksik şeyler asla içime sinmez bilirsin. Ne yediğim eksik olmalı, ne cebimde param, ne de içimde sevdam. Hayattan zevk almak için sevmeliyim ben. Sevdikçe ben olduğumu bilmek, belki de en büyük bencilliğim.
Bazıları aşk için yaratılırmış hakikaten. Onların ruhlarını ne güçle, ne hayalle, ne de parayla doyuramazsın. Sadece sevmek ve sevilmek içindir yaşamın onca tantanasına katlanmaları. Ve hep kendilerini sevgide bir adım önde görerek böbürlenirler. Işık onlardadır, huzur onlarda... Sevdikçe büyürler ve büyütürler... En güzel masalı yazmaktır dertleri. En parlak ışık onların etrafında, en mis kokular onların tenlerinde gizli olmalıdır. Aynanın karşısına geçtiklerinde; başlarının üzerinde bir halkayla, sevdiklerinin mutluluk perisi olduklarını zannederler. En büyük yanılgıları da budur zaten. Mutluluk verebilmek adına parçalanıp durmalarının pek bir anlamı yoktur karşılarındaki için. Çünkü insanoğlu alışık değildir sürekli altın tepsilerde sunulan sevgilere. Onlar için az ama öz olmalıdır. Çünkü hayatın tek amacı sevmek değildir onlar için. Doyurmaları gereken bir karınları ve sürekli içlerini gıcıklayan dürtüleri vardır. Hayatın zevkini sadece sevgiyle tanımlamak onlar için çok budalacadır. Her baktıklarında gözleri kalır ve her şeye sahip olmak için sürekli hırslarla beslenirler. Sevgilinin elinden sıcak bir çorba içmek yerine; her gün başka bir fino ile büyük masalarda, büyük tabaklarda, adını dahi bilmedikleri soslarla bezenmiş yemekleri yemeyi tercih ederler. Etrafına ne kadar güçlü görünürse, o kadar çok sevileceklerini düşünürler.
Bunca aşikarlığa rağmen, sizse hala küçük bir çocuk gibi prenses olma hayalleri kurarsınız. Asla vazgeçmez, sevgi ile her şeyi aşabileceğinizi zannedersiniz. Zaten hayatınızda hep zannetmekle geçer. Bir zaman sonra bakarsınız ki, insanoğlu olma dürtüleri; siz farkına bile varmadan, aldığınız nefesle, burun deliklerinizden umarsızca girip, her seferinde bir parçasını kalbinizde bırakarak, ağzınızdan tekrar sizi terk etmeye başlamıştır. Ve zamanla vücudunuz buna yenik düşer. Aynanın karşısında gördüğünüz o halka artık tam kafanızın üstüne, büyük bir zonklama hissi vererek düşmüştür bile. Kendinizi bitkin, göz kapakları düşmüş ve boş bakışlarla seyredersiniz aynanın karşısında. Artık mutlu değilsinizdir. Mutlu olmadan da mutlu edemeyeceğinizi zannedersiniz. Artık masal yazamazsınız. Etrafınızda ne parlak bir ışık, ne de teninizde o kokudan eser kalmıştır. Vazgeçmek istersiniz ama zannetmeleriniz hep size mani olur. Ne kadar yenik görünseniz de; pes etmeyi asla kabullenemez yüreğiniz. Bir yerde, bir gün diye zanneder durursunuz. Ta ki ölüm gelip kapıyı çalana kadar bu böyle sürer gider. O zaman etrafınıza dönüp baktığınız da,bir zamanlar beğenmediğiniz insanoğlunun sahip olduklarını kıskanırsınız. Siz soyutlandığınız için sevginizi, yalnızlığa mahkum etmiştir hayat sizi. Yetinmeyi bilmemenin cezasıdır bu. Yalnız ama huzurlu ölmek artık kaderinizdir. Ve bir daha asla dünyaya gelmeyeceğiniz zannederek tüm kapılarınızı kapar ve göç eder gidersiniz.