Bugün günlerden cumartesi! Aslında hiç halim olmamasına, vücudumda garip bir ağrı, sızı ve içten içe üşümeye bağlı titreme olmasına rağmen elime aldığım bir kitabın arasından 2004 yılına ait bir gazete kupürü düştü.
Muhtemelen o yıllarda okuduğum gazetenin kültür sanat sayfasından kesip aldığım bir haberin başlığında: 80lerin sembolü öldü başlığı atılarak, spotta ise: 1980li yılların simgesi olan ve Self Control, Gloria gibi şarkısıyla büyük ün kazanan 47 yaşındaki Laura Branigan uykusunda öldü. yazıyordu. Ablamızın ölüm nedeni ise habere göre beyin anevrizması olarak açıklanmış
Demek ki Laura Braniganın ölümünü 80ler öldü diye duyurmuş olmaları garibime gitmiş olmalı Yani 80li bir yerli olarak Braniganın ölümü ilk gençliği nedeniyle bizim kuşağı resmen sünger gibi çektiği için pek çok kişiyi üzdüğü gibi beni bile üzmüş olmalı
Şimdi düşününce gerçekten 80ler ölebilir mi? diye sormadan edemiyorum
Evet, tüm dünya için adil olmayan, değerler sistemlerinin çöktüğü bir dönemin başlangıcı sayılabilir belki ama 80lerin, geçen 40 yıl içinde retro saplantılarına hiç mi hiç yüz vermeyen son özgün yıllar olduğunun altının çizilmesi gerekir. Öyle ki o yıllarda rağbet gören her şeyden sadece yalnız 1 tane vardı! Nerede her şeyden beş tane, on tane! Daha o zamanlar Tarkan bile bir taneydi! Şimdi ay ne iğrenç giysilerdi onlar deniyor ama 80leri taklit eden moda gık demeden takip ediliyor hala! 90ların o ne idüğü belirsiz yıllar olarak geçip gittiği; 2000lerin 80leri koyun dolly gibi klonlamaktan başka bir şey olmamıştı. 80ler yuhalanma ve yere göğe sığdırılamama arasında, şahsına münhasır her şey gibi hem nefret hem de sevgi nesnesi oluyor sürekli.
Niye bilmiyorum ama kendimi 70lere yakın bulmama rağmen 80ler dendiğinde 1.78 uzanıyor sorumlu yanım. Braniganın ölmesi sadece you take my self control diye şarkı söyleyen birinin ölümü gibi gelmemiş bana demek ki! Bu ölüm 80lerin kitsch fakat özgün, bayağı fakat enerjik soluğunu ensesinde hissetmiş gençliğimizin ölümü gibi düşünmüş olabilirim.
Bakıldığında görece olarak birilerine oranla hâlâ genciz! Ama insan o mutlak ve çekirdek gençliği, gençliğin hiçbir takı almamış o yalın halini hangi zaman diliminde yaşadıysa, o dönemle özdeşleştiriyor gençliğini Hatta ailesi kadar dolaysız bir şekilde sahipleniyor. Ben ve benim kuşağımda 80ler tüm kirine rağmen istemsiz bir şekilde herkesin yüzünde tebessüme neden olabiliyor hâlâ! Zira, 80ler demek, 12-15 yaşlarımız demek, bizlere hâlâ trafikte turbo düğmesini aratan Kara Şimşek demek, Gizli Yediler ve Afacan Beşler serisi demek; Uçan Kaz demek, Olivia Newton Johnun soul Kissine, Elton Johnun Nikitasına, Stevie Wonderın I just called to say I love yousuna yazılmak demek! Stephan King kitaplarıyla tanışmak demek; defterlerini Kim Wilde ve Brooke Shields posterleriyle kapladığı için okulda öğretmenlerle papaz olmak demek! Modern Talkingin solistine mektup yazabilmek için İngilizce çalışmak demek, bir kulağına fazladan bir delik daha deldirmek demek, karpuzun Ramazan ayına denk gelmesi demek, evdeki vaaz kasetlerinin üzerine Samantha Fox, Janet Jackson çekmek ve bu yüzden rüyada ak sakallı dedelerle uğraşmak demek, Flashdanceı izleyip anneye dizlik/tozluk ördürtmek demek, Avare filminin müziklerini TVden kaydetmek demek; Duran Duranın Gaziantepte konser vereceğini hayal etmek demek, vatkalı uzun trençkot ve konvers ayakkabı demek, Hey Dergisinin parça parça verdiği posteri tamamlayabilmek için şehrin bir ucundan öbür ucuna Hey dergisi aramak demek; video kasetçideki bütün korku filmlerini kiralamak demek -24 dizisinin oyuncusu Kieffer Sutharlandlı Lost Boysu 3 kere, Tim Burtonun Beetlejuiceunu 5 kere- TRTnin pazartesi çarşamba ve cuma günleri gösterdiği Oyunun Kuralı, Şefler, Prenses Daisy, Oyuncakçı gibi muhteşem dizileri kaçırmamak demek, Wham ayrılsın mı ayrılmasın mı diye tartışmak demek, Atlantisten Gelen Adama inanmak, Indiana Jones yüzünden arkeoloji neferi olmayı istemek demek.
80lerin bir yozlaşma, bir dikta eseri olarak vücut bulmuş olağan dışı yüzeyselliğinin 70li yılların ilk yarısında doğmuş kuşağın son derece masum ilk gençlik sorumsuzluğuna mükemmel bir zemin teşkil etmesi onun günahlarına kefalet teşkil etmez elbette. Kültürün popüler kültüre teslim olmasından ahlaki değerlerin kapital merkezli ilişkilere dönüşüne kadar, bugün iğrendiğimiz ne varsa tohumu 80lerde atıldı desem abartmış olmam.
O günden bugüne hiçbir arınma emaresinin görülmeyişi ve 80lerle kurulan aşk nefret ilişkisinin bir türlü nihayete erememesi bugün bana daha da manidar geliyor Bugün çoğu yuppie olan benim kuşağımı bir yana bırakın, 83te, 85te filan doğmuş kişilerin bile 80lere aşırı iltifatında bu kültürün aşırı sorumsuzluk ve aşırı benmerkezciliği ile kurulan bir ruhdaşlıkı var bence.
Kendi kuşağının yıldızları ölmeye başladığı bugün yaşlı bir erkeği olarak kapatıyorum ben de artık kepenkleri.
Çünkü çok yoruldum
Hadi bakalım, kalın sağlıcakla