Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
ISIRILACAKLAR LİSTESİ Hastaneden çıktık, eşim “Bir dakika” dedi, geri döndü. Birkaç dakika sonra yetişti. “Ne oldu?” dedim, tamammış. Tamamı şu: Beni köpek ısırınca evde bir telaş başlamıştı, ya kuduzsa, diye. Apar topar hastaneye koşmamız bundandı. Aşılanmak gerek elbette. Ama aşı da iki türlüymüş. Dışardan gelenler güvenli ancak paralı, üstelik pahalı; yerli aşılarsa ücretsiz ama güvensizmiş. Bu açık açık “Bedava aşı var ama, kudurursan karışmam!” demek oluyor. Eşim ondan dönmüş. “Ne dedin?” dedim, o da kabahati memurda buluyor; “Herif kudurur mudurursa getirir önce seni ısırtırım!” demiş. O “Oh içimde kalmadı ya!” diye, ben de “Hastanenin çevresinde bir tane araba koyacak yer mi var? Taa evden buraya bir daha mı yürüyeceğiz” diye söylene söylene evin yolunu tuttuk. … Aslında köpeği bulabilsem ve o da ölmemişse korkmama gerek kalmazmış. Bu kez de işi gücü bıraktım, sokak sokak köpek aramaya başladım. Üstelik ısıran köpeği çok iyi de göremedim. Arkadan gelip ısırdı it. Can havliyle yalnızca zayıflığını ve sarılığını farkedebildim. Artık köpek arayıcısıyım. Yorgun argın eve dönüyorum; ve o yorgunluğun üstüne bir de bakıyorum, sokaktaki çocuklar canavar görmüş gibi evlerine kaçışıyorlar. Bir gün birini kolundan yakaladım. Öyle ya, ne oluyoruz? Aman aman aman, sen misin yakalayan? Çocuk anne baba çığlıklarıyla mahalleyi ayağa kaldırdı. Evdekilere durumu anlattım; benim oğlan, “Hani sen kuduzsun ya, ısıracaksın, diye kaçıyorlar” dedi. Köydeyken birine kuduz hayvan ısırdı mı “Kuduz daladı” derlerdi. Çocuklar da haklı olarak dalanmaktan korkuyorlar. Çocuk kısmı, hem korkar hem de büyüklerini temsili olarak dövüştürmeyi sever. Mahalledeki çocuklardan biri, “Babam polis hepinizi tutuklar” demiş. Bir başka çocuk da “Dayım karateci, sizi dövdürürüm” deyince, benim oğlan da dayanamamış, “Benim babam da kuduz. Hepinizi ısırtırım!” deyip üste çıkmaya çalışmış. Benden kaçışlar da o günden sonra başlamış. Benim tüm zamanlarım kuduz köpek aramakla geçiyor. Ama yok. Yer yarıldı içiene girdi. Bu köpek kesinlikle bizim mahallenin köpeği değil; ortalıkta görünmüyor. Hem öyle olsa ısırır mıydı hiç? Hatır gönül diye bir şey var. Yüzyüze bakacağız. … Bir gün, hatırdır gönüldür, şuranın köpeğidir buranın köpeğidir diye, düşüne düşüne eve geliyorum; ensemin tam da orta yerinde kaşıntıdan ağrıya dönüşen bir rahatsızlık hissettim. Tanrım! Ben köpek peşinde koşarken, birileri benim peşimde koşacak. Sol ayağımın en küçük parmağında da bir uyuşma. Artık kesin geliyor. Üstelik çişim de geldi. Yiyip içmeden kesilmiş, adamda öyle şeyler mi olur? Kesin onun belirtisi. Hemen eve gitmeliyim. Böyle uluorta kudurup önüne geleni ısırmak, kişiliğimize yakışmaz. … Eve vardım, kimsecikler yok. Keşke biri olsa, şöyle “Sakin ol sakin ol, şimdi bişeyciğin kalmaz” diye yalandan da olsa beni teselli etse. Ömrümde ilk kez kudurucam. Hem de tek başıma. Bir yandan korku, bir yandan heyecan. Alışkınmıyız biz böyle şeylere! Ne yapmalı ne etmeli? Düşündüm, “Yahu Mehmet” dedim “Madem kudurup gideceksin, bari bir işe yara.” Öyle ya bir şey, adamına göre yararlı da olabilir, zararlı da. Şöyle uzunca bir “Isırılacaklar Listesi” yap; kızdıklarından öcünü de almış olursun! En iyisi patrondan başlamak. Madde bir, iki nokta alt alta. Gidiyoruz ya, üstü mü kalacak bu dünyanın, inadına alt alta. Sen ha! Burhan beyefendi olacak aç gözlü kalpsiz herif. Hem, iki baldır da bıldır bıldır. Artık, ağız tadıyla ısır babam ısır. Sırada karşı komşular. Ermemiş limon sıkılmış suratların da hesabı sorulacakmış bir gün. Ana baba, üç oğlan, bunlara aile indirimi gerek. Bir büyükten bir küçükten iyi gider. Kendimizi de çok yormayalım. Hizmet bekleyen yurt evlatları var. Madde üç: Gel buraya, ne iş yaptığı belli değil yan komşu Faik. Garajımın önüne zırt pırt araba parkedip beni bağırtır mıydın? Ben senin o hanım hanımcık kollarından ısırmaz mıyım şimdi? Madde dört: Canım gülüm postacı, anlat bakayım; yedi yıldır mektuplarımı niye komşu binaya bırakıyorsun? Haydi gittik aldık diyelim, öteki komşununkileri niye bana bırakıyorsun? Kaçma postacı! Yahu ne ayaklı adam kuduz gibi koşuyor. Sizi gidiler, bugüne kadar siz güldünüz ben ağladım; birazcık da ben güleyim siz ağlayın. … Neyse, liste yeterliydi değildi derken, kapının zili çaldı. Açtım, bizim yeni komşu. Elinde bir ip, ipin ucunda sarı renkli sıska bir it: - Komşum özür dilerim. On dakika salıverelim, dedik, geleni geçeni ısırmış. Uzun süre bağlı kaldı ya. Neyse ki aşıları tamam. … Ensemdeki acılar, küçük parmağımdaki kaşıntı birden geçiverdi. Midem hala burkuluyor. Ama burkulma, bir şeyler atıştırınca hafiflemeye başladı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |