..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Mehmet Önder




21 Mayıs 2011
Renkli Rüyalara Doğru  
Mehmet Önder
- Mehmet abi, evde kimse var mı? Makinayı bağlayacaktık da.


:AGAF:
RENKLİ RÜYALARA DOĞRU


İkinci çeyreğin sonundayız ya, kıdemden mi bilmem, eski zamanların her şeyi özlenir oldu. Neydi o öyle; bir radyo alırdınız, arızalandıkça tamir ettirir, uzun yıllar kullanırdınız. Tamirciler de işlerinin ehliydi. İnsanın gözü arkada kalmazdı. Öyle her şeyin çarşıda satılan makinası da yoktu. Örneğin, çamaşır bulaşık makinaları bugünkü gibi dört ayaklı değil, iki ayaklıydı. Elektriğe gerek duymayan bu cihazların “Anne” diye seslenildiğinde sevecen bir biçimde “Yavruum!” diye yanıt veren modelleri tercih edilirdi.

     …

Şaka bir yana, bir yandan gelişmesine katkı yapmamıza izin verilmeyen teknoloji, öte yandan gümrük kapılarının yolgeçen hanına dönmesi, ülkemizde iki gün kullanılıp atmalık yabancı malların cirit atmasına yol açtı. Görünürde ucuz, kullan at, yenisini al. Neredeyse dünyaya, bazı kesimlerin ticari başarısına hizmet etmek için gelmiş gibi olduk. Onlar ne denli aşırı kar ederse, biz de o denli mutlu olmuş oluyoruz.
Bir de, eskiden tamirciler işinin ehliydi dedim ya, şimdikiler değil. Ya da benim rastladıklarım öyle çıkıyor. Cihazları tanımıyorlar, kolayına kaçıp yenisini satmaya çalışıyorlar.
İşte bizim Ahmet usta; tamire ne götürsen, ağzından ilk çıkan:
- Yenisini verelim artık. Değişik modeller geldi. Dokunmatik.
Elinizdeki cihazı üç gün önce bile alsanız, bu teklif geçerli.

      …

Yalnız bu kez arızalanan çamaşır makinası. Ağır pahalı bir şey. Üstelik yeni modellerden, dört ayaklı. Ama, Ahmet usta görünce burun kıvırdı. Aklınca, bu devirde tamir mi olurmuş, yenisi alsana, demek istiyor. Söylediğine göre bizim makinadan sonra piyasaya en az on çeşit makina çıkmış. Seçim hediyeleri bile en yenisinden veriliyormuş. Yani “Bu seninki demokratik teamüllere de aykırı. Al bir tane son modelinden, beni de uğraştırıp durma!” demek istiyor. Yok zamanda bana “Hı” dedirtmenin olanağı var mı? Israr edip yeniden baktırdım. Bu kez:
      - Arıza büyük, cihaza bağlanması gerek, sökeceğiz.
Söktüler götürdüler. Sözde iki üç güne kadar getirip yerine takacaklar.
Bizim iki üç günün üzerinden bir o kadar daha geçti ama, ses yok. Haydi iki üç gün daha, hala ses yok. Arayıp sordum:
- Abi parça gerekti, ısmarladık bekliyoruz.
Üstünden bir üç gün daha. Artık sabırlar tükeniyor. Git gel, bizim makina hiç el deymeden yerli yerinde duruyor. Bir de ben gidişleri sıklaştırdıkça, yüzler ekşiyor.
     Eve geliyorum, hanım makinasız perişan, yüzüme “Makinayı almadan eve gelme” der gibi bakıyor. Ahmet ustaya gidiyorum o da, yapıp takıvereceğine “Bu makine için geldiysen, daha çok gelirsin” der gibi bakıyor.
Tam anlamıyla iki ateş arasındayım.



      Bizim iş bilmeyen ustalarda bir de huy oluştu. Üstüne fazla giderseniz “Ben sana küstüm” yapıp konuşmayıveriyorlar. Küs olduğun adamın dükkanına da gidilmez. Eski model

de sayılsa makina tümüyle elden gidiyor.
     Ne yapmalı ne etmeli? Bir yöntemle dükkanlarında tamir için bırakılmış çamaşır makinamız olduğunu sürekli anımsatmalıyım ama, ustayı kızdırıp küstürmeden. Şirin şirin, gönül ala ala. Ama, makinayı tamir ettirmede de etkili bir yöntem olmalı.
     Düşün düşün, abuk subuk da olsa aklıma bir şeyler gelmeye başladı. Bulduğum yöntemi de ertesi sabah erkenden uygulamaya koyuldum:
- Günaydın Ahmet usta.
      - Günaydın! Bir şey mi vardı abi?
      - Yok. Günün güzel geçsin, aydınlık olsun, demek için aramıştım.
      - Teşekkür ederim, sana da günaydın.
      O gün geç saatlere kadar bekledim, bir hareket yok. Demek ki, sırf günaydın etkili olmuyor.
     Ertesi sabah olağan günaydınımı sunup öğleye kadar da bekledim. Bir ses çıkmayınca, yine aradım:
      - Tünaydın Ahmet kardeşim. Rahatsız etmiyorum umarım.
      - Tünaydın abi, rahatsız olmayız. Bir şey mi vardı?
      - Yok yok. Öğleden sonraların güzel geçsin, temennisinde bulunmak için…
      - Sağol, senin de.
O gün de akşama kadar bekledim hiç bir ses çıkmadı.
Ama ben kararlıyım. Arama yelpazesini sürekli genişletiyorum.
Üçüncü gün, günaydınımı, tünaydınımı dakika sektirmeden sundum. Değişen bir şey yok. Akşam paydos saatinde yine aradım:
- İyi akşamlar Ahmetciğim.
- İyi akşamlar abi, bir şey mi diyecektin?
      - Akşamların mutlu geçsin diye...
      - Seninde abi.
Son anda belki ele alır da beni kurtarır diye geç saatlere kadar bekledim. Yine ses yok.
Ama o istediği kadar ilgisiz davransın, bende de pes edecek göz yok. Dördüncü gün, günaydın, tünaydın, iyi akşamlar evrelerini olağan olarak geçtim. Ustadan tık ses çıkmayınca gece yarısına doğru yine bastım tuşlara:
- İyi geceler Ahmet ustacığım, rahatsız ederim, diye çekine çekine aradım vallahi.
- İyi geceler abi, olur mu öyle şey. Geç vakit ya telaşlandırdın yalnızca! Bir şey mi vardı?
- Yok, gecelerin mutlu geçsin, diyecektim.
- Senin de abi.
Artık “İyi geceler” den sonraki aşamaya geldim. Ertesi gün “Günaydın, tünaydın, iyi akşamlar, iyi geceler” temennilerine, sabaha karşı üç onbeşte “Renkli rüyalar” dileklerimi ekleyeceğim. Sabah planlar yapa yapa işyerine vardım. Telefonu açıp, olağan günaydın dileklerimi de sundum. Daha sonra işe dalmıştım, çocukların “Datdiri dittiri datdiri dittiri” diye sesler kaydettiği telefonun sesiyle kendime geldim. Öğlen olmuş, bu kez Ahmet Usta beni arıyor:
      - Mehmet abi, evde kimse var mı? Makinayı bağlayacaktık da.

     …

     Hay Allah, daha “Renkli rüyalar” bile diyemeden bu ne sürpriz, diye düşünürken, bir dattiri dittiri daha. Bu kez hanım, ateş püskürme denemeleri yapıyor.
Neymiş, arızası onarılmış ama, sağlam yeri bozulmuş.
     Anlaşıldı, bizim işin göstergesi yine renkli rüyalara doğru gidiyor.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Teşekkürler bizden.
Gönderen: Mehmet Önder / , Türkiye
25 Mayıs 2011
Hep yaşarız değil mi bunları?

:: Haklısınız
Gönderen: Aysel AKSÜMER / , Türkiye
21 Mayıs 2011
Maalesef dediğiniz gibi. O kadar güzel anlatmışsınız ki. Nasıl sonu geldi anlayamadım. Tebrik ederim. Saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Mehmet Önder kimdir?

30. 11. 1959'da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Furunlu Köyü'nde doğdum. İlkokulu köyde, lortaokulu Çırpı Mustafa Adanır Ortaokulu'da okudum. Bayındır Lisesi'nde bir dönem okuduysam da devam edemedim. Sonra radyo tamirciliği başta olmak üzere birçok işte çalıştım. Ege Tıp Fakültesi'nde memur olarak işe başladım. Buradaki on bir yıla yakın çalışmam süresinde önce İzmir Namık Kemal Akşam Lisesi'ni, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. İlk Beş yılını İzmr merkezde, kalanını Bayındır'da olmak üzere yirmi iki yıla yakın bir süredir serbest avukatlık yapmaktayım. Evliyim, Alp Deniz adında sekizinci sınıf öğrencisi bir oğlum var.

Etkilendiği Yazarlar:
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.