..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Mehmet Önder




2 Nisan 2011
Kuponlar Tamam  
Mehmet Önder
Ben hiç kupon biriktirmez, kupon karşılığı hediye dağıtan gazeteleri de almazdım. Ama çoluk çocuğa karışınca kurallar esniyor. Ardından da kupon faslı başlıyor. Yirmi sekiz kupona tencere, otuz kupona kazan


:AEIB:
KUPONLAR TAMAM


Ben hiç kupon biriktirmez, kupon karşılığı hediye dağıtan gazeteleri de almazdım. Ama çoluk çocuğa karışınca kurallar esniyor. Ardından da kupon faslı başlıyor. Yirmi sekiz kupona tencere, otuz kupona kazan. Kes kes al.
Hanım bir sabah “Ceket cebine kuponlar koydum. Yolunun üstünde, alıver” deyip, ardından da ekledi: “Dağıtım bugün mesai bitiminde sona eriyor. Biraz vakitli çık!”
İzin alıp erken çıktım. Öyle ya, gecikirim mecikirim. Onca emek çekilmiş, kesilmiş toplanmış. Hem kocaman bir tencere sahibi olmak az şey mi? Üstelik gazetesi var. Okunmuş, en azından gözucuyla şöyle bir bakılmıştır. Sonuçta kâr üstüne kâr.

     …

İşyerim ilk durakta. Otobüse rahat bindim. Başlangıçta hiç bir sorun yok. Pencere kenarındayım, sağa sola bakına bakına Bornova - Alsancak güzergahında gidiyorum. Ta ki, otobüs bir süre sonra ilginç sesler çıkarmaya, durup durup kalkmaya başlayıncaya kadar. Otobüs en son durdu kalktı durdu kaktı, titredi, olduğu yerde kaldı. Şöför:
- Arıza var. Sizi arkadan gelene vericem.
Bir telaş başladı. Vatandaş arkadan gelen otobüste yer kapmak için birbirini eze eze aşağıya iniyor. Sonlara doğru ben de indim. Böyle durumlarda cepçi tehlikesi de vardır. Ceplerimi yokladım, pantolon cebine ayırdığım para yerinde yok. Neyse ki cüzdanı koyduğum, düğmeli gömlek cebine nüfuz edememişler. En önemlisi de ceket cebindeki kuponlar; o da tamam, yerli yerinde.

     …

Otobüs şöförleri birbirlerini iyi tanıyorlar. Bizim şöförün gelen ilk araca bir işareti yetti. Ama araçta boş koltuk bir yana, neredeyse ayakta duracak yer yok. Yolculara, safları sıklaştırmaları gerektiği, bu noktada başka araç durduramayacakları söylendi. Bu kez bir otobüs dolusu yolcu, zaten dolu otobüse tıkışmaya başladı. Neresine sığdılarsa hepsi bindi. En son ben kaldım. Kapıdan içeri girmeye çalışıyorum. Sonunda yaşlaşık beşte dört oranında içeri girmeyi başardım. Kalan beşte birim, bilekten aşağı sağ el ve baş. “Bir karış esneyelim beyleeer!” diye bağırıyorum. Sokaktan “Ne istiyorsun?” diyorlar, içerdekilerden tık yok.
Ben, dışardan yönetiliyor görünümündeki vücudumla seyir halindeyim.
Yolculuk sıkış tepiş ilerliyor da, böyle yankesici çıraklarının antrenman maketi gibi nereye kadar ilerleyeceğim? Derken kapının tam kapanmadığı anlaşılmış olmalı, aniden açıldı kapandı; ben yerlerde bir kaç takladan sonra dimdik ayaktayım. Şansıma, bir şeyim yok. Sağımı solumu yokladım, tek eksik cüzdan. Ama önemli olan kuponlardı onlar tamam.
Onları alsalar ne olacaktı? Onca emek sarfedilmiş, kesilmiş, toplanmış. Üstelik koskoca tencere, yalnızca yirmi sekiz kupona. İnsanın canı yanar.
Baktım otobüs uzaklaşıyor. Burada bir daha otobüs durduramam, daha kötüsü kuponlar da yabana gider. Trafik sıkışıklığından çok hızlı da gidemeyen otobüsün ön kapısına, yetişip yetişip tokatlıyorum. Amacım, şöförle göz göre gelip otobüsün yolcusu olduğumu, kazayla düştüğümü anlatmak.
Bakmıyor. Daha doğrusu kapı eşiğindeki tıka basa yolcudan göremiyor.
Yolculara, kuponları gösterip sallıyorum, komiklik yaptığımı sanıp kahkaha atıyorlar.     
Zaman gitgide daralıyor. Mesai bitimine kadar yetiştiremezsem bak artık.
Onca emek, git al gel, kes biç, topla yabana gidecek. Koskoca tencere gidiyor.
     …

Olmayacak, otobüsü bıraktım, bari bir taksiye bineyim. Ama tüm parayı da çarptırdık. Cepte üç beş lira bozuk para var. Acaba yeter mi? Taksinin birine el ettim, zank diye önümde durdu. “Alsancağa kaç lira tutar?” diyeceğime, “Kaç kupon tutar?” demişim. Adam önce “Kuponla çalışmıyoruz” dedi, ardından ne demek istediyse, ampul takmaya benzer bir işaret yaptı, sonra gaza bastı gitti.
Bu böyle olmayacak. Yolu da yarıladık sayılır; yürü ya kulum. Yalnız birazcık ayağını kaldır da yürü.
Hiç bilmediğim yerlerden geçiyorum. Üstüne bir de sarhoş çıktı mı karşıma. Adamın iki gözü iki çeşme. Neymiş? Şarap parası yokmuş. Cepteki bozuk paraları da ona verdim. Böyle durumlarda diklenilmez. Cebinden ne çıkaracağı belli olmaz. Bereket bizim sarhoşun tek istediği şarap parasıymış. “Boşalt ceplerini!” dese, kuponları da alıp cebine atsa, benim durumumu düşünebiliyor musunuz? Neyse ki kuponlar tamam.

     …

Kuponcu gazeteye vardığımda mesai saatinin dolmasına bir iki dakika vardı. Ayaklarıma karasular inmiş ama, duracak zaman değil. Attım kuponları görevlinin önüne. İnceledi inceledi. Saydı, bir daha saydı:
- Amca, tebrik ederiz, eksiksiz toplamışsınız. Kuponlar tamam.
Şimdi beni aldı mı bir düşünce. O kocaman karavanayı nasıl sırtlayıp götüreceğim, diye. Neyse ki, ortaokuldaki sefertasımın gözü kadar bir şey verdiler.

      …

İşin en güzel yanı, artık kimse kuponunu bana teslim etmiyor. Yanlış şeyler alıp geliyormuşum.

     

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Teşekkürler bizden üstadım.
Gönderen: Mehmet Önder / , Türkiye
5 Nisan 2011
Saygılarımla...

:: ))...
Gönderen: Mustafa Şakarcan / , Türkiye
4 Nisan 2011
Mehmet Bey, öykülerinizi zevkle okuyorum. Teşekkür ve saygılar...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Mehmet Önder kimdir?

30. 11. 1959'da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Furunlu Köyü'nde doğdum. İlkokulu köyde, lortaokulu Çırpı Mustafa Adanır Ortaokulu'da okudum. Bayındır Lisesi'nde bir dönem okuduysam da devam edemedim. Sonra radyo tamirciliği başta olmak üzere birçok işte çalıştım. Ege Tıp Fakültesi'nde memur olarak işe başladım. Buradaki on bir yıla yakın çalışmam süresinde önce İzmir Namık Kemal Akşam Lisesi'ni, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. İlk Beş yılını İzmr merkezde, kalanını Bayındır'da olmak üzere yirmi iki yıla yakın bir süredir serbest avukatlık yapmaktayım. Evliyim, Alp Deniz adında sekizinci sınıf öğrencisi bir oğlum var.

Etkilendiği Yazarlar:
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.