"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Yaşamsal zorunluluk gereği kullanılan metaller hariç hiçbir metalin sokulamadığı toplantı alanına girdi. Ormanın şehrinde herhangi bir bina, ormanın bütünlüğünü bozamazdı. Senato ise ormanın kalbiydi. Etrafını çeviren devasa ağaçların toprak yüzeyine kadar çıkmış iri köklerinden işlenmiş bir alana oturdu. Saatler boyu ayakta konuşmalar ve tartışmalar içinde bulunduğu bu mekanda bile her fırsat bulduğunda oturmayı tercih eder olmuştu. Diğer senatörler de yavaş yavaş yerlerini almaya başladılar. En yakınındaki senatörü ilk kez görüyordu. Anlaşılan dün akşamki seçimlerde yerini kaybeden en az bir kişi olmuştu. Acaba kimin yerine geldi diye düşünürken zihninin gerisinde bir uyarı belirdi. Dikkati bir anda zihninde oluşturduğu sanal kontrol odasına doğru geri çekildi. Bu oda eskiden sürekli değişim gösterirdi. Oysa yaşlılığı iyice hissetmeye başladığı zamanlardan beri pek değişmiyordu: Gençliğinde tüm dünyada yaygınlaşmasında çok büyük etki sahibi olduğu kişisel bilgisayarların monitörlerinden oluşan hayli basit bir kontrol masası. Gözüne çarpan ilk ekranda, fiziksel bedeni hemen yakınındaki yeni senatöre dokunarak dikkatini çekiyor ve tanışmaya başlıyordu. Diğer ekranlara hızlıca bir göz atarak sanal varlıklarının o an neler yapıyor olduklarını inceledi. Ticari deha olarak geliştirmek için onlarca yıldır çaba sarf ettiği sanal varlık, Çin’de yapılacak bir sıfır çevresel etkililik teknolojisi uygulaması için pazarlıklar yapıyordu. Ne de olsa –kendi çabalarının etkisiyle- Birleşik Afrika ilk çevre muhasebesi uygulayan ülkeydi. Bu sanal varlığı kırklı yaşlarında görünüyordu. Bir başka sanal varlığı yaşamsal enerjisi çok düşmüş durumda olan karısının yanındaydı. Bir ömrü paylaştığı bu kadının son günlerinde yanından bir an olsun ayrılmıyordu. Aslında fiziksel bedeniyle orada bulunmak istese de, senato ve diğer yönetim çalışmalarından pek vakit bulamıyordu. Buraya gelmesine sebep olan uyarıyı ekranlarından birinde gördü. Bir kapı önünü görüyordu. Kapının önünde 12 yaşını doldurmak üzere olan torununun geliştirdiği ilk sanal varlığı zile sabırsızca basıyordu. “Yine fiziksel varlığıyla gelmemiş, kesin ormanda bir haylazlık peşindedir!” diye düşünerek gülümsedi. Eğitmenlik yeteneklerine odakladığı sanal varlığının, eski çağlardaki halinin bilinen özelliklerine birebir sadık kalınmış sanal İskenderiye Kütüphanesi’nden ayrılıp kapıyı açmaya yöneldiğini gördü ve tekrar önzihnine döndü. *** Gateslerin en genci efsanevi dedesinin kapısındaydı yine. Babasından çok dedesiyle vakit geçiriyordu. Aslında onunla vakit geçirmeyi de seviyordu ama babasının uygun vakit bulması daha zor oluyordu. Babası tüm Afrika kıtasının en başarılı sanal varlık geliştiricilerinden biri olmasına rağmen sadece yedi sanal varlığa sahipti. Oysa efsane Bill’in sanal varlık sayısını tam olarak bilen kimse yoktu. Bu sanal varlıklardan birisi, her ne zaman isterse kendisiyle ilgilenmek üzere tahsis edilmişti. Bu yakın ilgi sayesinde daha oniki yaşını doldurmadan ilk sanal varlığını geliştirmeyi başarmış, hatta dedesiyle olan çalışma saatlerini daha çok bu sanal varlığıyla kullanır olmuştu. Kapıyı sakin gülümsemesiyle dedesinin kırklı yaşlarındaki komik yuvarlak gözlüklü hali açtı. Merhaba demeye fırsat bırakmadan sordu torununa: - Bir adam her sabah kulübesinden çıkıp düz bir hat olarak yakınlardan geçen tren yolunun herhangi bir noktasına uğrayarak tren yolunun aynı tarafındaki işyerine ulaşmak zorunda. En kısa yolu nasıl bulabilir? Söyle bakalım… Torun Bill’in dede Bill’e çıkardığı dil, Einstein’ınkini biraz andırıyordu. Cevap vermeden ve soruyu hemen unutarak içeriye girdi ve çantasını bir kenara bıraktı: - Ben matematik, geometri falan o kadar sevmiyorum ki dede! Onları fiziksel varlığımla çalışırsınız, okulda bana Büyük Afrika’nın tarihi ve gelişimini öğrenme görevi verildi. Senin torunun olarak bunu en iyi benim hazırlamam gerekiyor. - Bununla ilgili çok güzel kaynaklar var. Benim de kapıyı çalman yüzünden kopup gelmek zorunda kaldığım İskenderiye Kütüphanesi’ne gidelim istersen? Yüzlerce kayıt izleyebiliriz birlikte… - Hayır dede. Senin anlatman çok daha fazla hoşuma gidiyor. Birkaç sorumu cevaplamayacak mısın yani şimdi? - Anladık, bugün senden kurtuluş yok. Senin kapı bu sefer bir sahil kulübesine açıldı. Arka odaya geçelim, okyanus manzarasıyla konuşuruz. *** Onlarca yılını birlikte geçirdiği kadının yatağına biraz daha yaklaştı. Uykuda mı yoksa bir daha uyanmayacağı bir komada mı olduğu belirsizdi. Fiziksel varlığıyla burada bulunamaması acı vericiydi ama Senato’ya hiçbir sanal varlık giremezdi. Aslında sanal bir varlığın fiziksel gerçekliklerle bir arada bulunması ancak bu hasta odası gibi özel mekanlarda mümkündü. Sanal gerçekliğin gerçek gerçeklik üzerine projeksiyonu hala zorlu bir işti. Komik gözlüklü orta yaşlı Bill, torunu Bill’in okyanus manzaralı hasır koltuklardan birine oturmasını bekledi. Sohbetleri başlarken ufukta güneş batmaya ve on derece kadar sağında bir başka güneş doğmaya başladı. Sanal varlıklar tamamen sanal ortamlarda buluşabilir ve paylaştıkları ortamı anlık zihin hamleleriyle istedikleri gibi değiştirebilirlerdi. Yaşlı senatör senatoya ilk kez bugün katılmış adamla tanıştığından beri içinde bir sıkıntı hissediyordu. Hiçbir konuşmaya katılmamış ve sanki sürekli kendisini izlemişti yeni senatör. *** Torun Gates’in yakında 12 yaşını doldurunca kendi yüzelli kişilik ilk grubuna dahil olmakla ilgili sorunları vardı. Dedesinin sanal varlığı kendisinden beklenen sorumluluğu iyi anlaması için her şeyi hayli erken dönemlerinden itibaren anlatmaya başladı: “Ben Afrika’nın topraklarına, senin hiç görmediğin Amerika Birleşik Devletleri diye bir ülkeden geldim. Tıpkı Afrika’da kurduğumuz bu büyük devlet gibi, devrinin en önemli güçlerinden biriydi. Ama insanlarının büyük kısmı yeteneklerini kaybetti, yönetimlerine aldırmaz oldu ve ülke harcama ihtirası içinde kendi sonunu hazırladı. “Buraya geldiğimde, büyük bir kargaşa vardı. Afrika’nın yerlileri hastalıklar pençesinde kıvranıyordu. Gelişmiş yönetimleri ya da demokrasileri yoktu. Eğitim düzeyi çok düşüktü. “Amerika’da edindiğim servetle, madenleriyle güçlü küçük bir Afrika ülkesinde yerel halkı da içine alan bir refah modeli kurdum. Ülkedeki hastalıklarla da mücadele ettim. En büyük mücadelem AIDS’le oldu. Bugün bizim ülkemiz dahilinde olan Afrika topraklarında neredeyse yok etmeyi başardığımız bir hastalık. Şimdi Birleşik Afrika’da yer alan ülkelerin bazılarının neredeyse tüm nüfusu o günlerde bu hastalıktan kırılma tehdidi altındaydı. “Birliğe giderek daha fazla ülkenin katılmasının iki temel sebebi paylaşılan refah ve üretilen sağlıktı. “Tüm bu gelişmeleri elde edebilmemizi sağlayan, ilk on yılda kurduğumuz doğrudan demokrasi sistemi oldu.” Torununun fiziksel varlığının bu kadar uzun süre dikkatini verebilmesi mümkün olmazdı. Ama nasıl kendisi dedenin eğitme üzerine odaklanmış sanal varlığıysa, karşısındaki çocuk da torunun öğrenmek üzere odaklanmış sanal varlığıydı. Yataktaki kadının kendisini ve onlarca sanal varlığını düşündü. Fiziksel bedeni güçsüz düşünce sanal varlıklarını destekleyecek zihinsel etkinliği sağlayamaz olmuş ve sanal varlıkları birer birer ölmüştü. Şimdi geriye kalan, ölüme soluklar kadar yaklaşmış bu buruşmuş bedendi. Hatıraları düşünerek gülümsedi. Senatörün en eski sanal varlıklarından biriydi ve karısının son günlerine eşlik etmesi gereken bir sanal varlık varsa oydu. Senatörün fiziksel varlığı, o anda yoğun bir tartışma içindeydi. Sıra yeni göçmenlerin kendilerini kabul edecek bir yüzelli bulmalarındaki zorluklara gelince Gates üzerindeki garipliği atmıştı. Karar için gerekli sayıyı sağlamak üzere yoğun çaba sarf ediyordu. *** “Şu yüzellileri iyi bir anlatır mısın dedeciğim?” dedi torun, “yakında ben de bir yüzelli içinde olmalıyım ve her şeyi bilmek istiyorum.” Dede gülümsedi: “Aslında yüzellileri mümkün kılan bilişimin imkanları ve ülkemiz üzerindeki sanal ağ oldu. Henüz sanal kişilikleri mümkün kılacak kadar ilerlememiştik. Ama her akşam sadece birkaç dakikada sonucu alınabilecek bir seçim yapabilecek imkanımız vardı. “Doğrudan demokrasi modellerini inceledim. Topluluk psikolojisini araştırdım. Yüzelli sayısı sihirli gibiydi. Daha az sayıda insan grup oluşturduğunda her bir ikili arasında doğrudan ilişki kurulabiliyordu. Herkes birbirini doğrudan tanıyabiliyordu. Oysa sayı yüzelliyi geçtikçe grup içinde kopukluklar oluşuyor, her ikilinin birbirini tanıması özelliği ortadan kayboluyordu. “Toplumu yüzelli kişiden oluşan gruplara böldük. Belirlenmiş bazı konular haricinde tamamen otonom bir yönetim birimi oldular. Çoğu kararı kendi içlerinde alabiliyorlardı. “Her yüzelli kişilik grup kendi içinden birini temsilci olarak seçti. Bu seçim her akşam yenileniyordu. “İlk seviyedeki grupların seçtiği kişiler ikinci seviyede kendi aralarında yaklaşık yüzellişer kişilik gruplar oluşturdular. Onlar da kendi içlerinden birini bir üst seviye için her gün tekrarlanır şekilde seçiyorlardı. “Böylelikle senatoya kadar ulaşan birkaç halkalı ama tüm toplumu kuşatan bir zincir kurduk. “Şu an fiziksel varlığım Senato’da. Varsayalım ki, halkın büyük kısmının hoş görmediği bir iş yaptım. Aynı akşam, en alt seviyede içinden seçildiğim gruptaki seçimi kaybedebilirim. Böylelikle yukarıya doğru tüm haklarımı kaybederim. O gruptakiler senelerdir tanıdığım insanlar oldukları için o büyük hatama rağmen yine beni seçseler de bir üst katmandakiler beni seçmeyebilirler. Onlar o kadar yakın olduğum insanlar olmadıkları için daha nesnel davranabilirler. “Kısaca, Senato’daki bir insanın halkın istemediği bir şey yapabilmesi mümkün değil. Halkın da olmadık kişiler seçmesi mümkün değil. Hangi seviyede seçim yapıyor olursa olsun, bir kişi sadece kendisinin dahil olduğu küçük bir gruptan birini seçiyor. O grubu en iyi temsil edecek ilk üç kişiyi hergün tekrar tekrar düşünebilir ve birinde bir sorun çıkarsa yerine kimi seçeceği bellidir. Şahsen tanıdığı, olumlu ya da olumsuz yönlerini bildiği bir insan seçecektir.” Torunun gözlerinde hayret pırıltıları vardı: “Koskoca bir ülkenin Senatosunun tamamını birkaç gün içinde üstelik yılın herhangi bir zamanında yenileyebilecek bir sistem. Üstelik her insan sadece şahsen tanıdığı küçük bir ya da birkaç gruptan birer kişi seçiyor. Doğru anladım değil mi dede?” Dede gözlerindeki deha pırıltılarıyla gülümsedi: “Doğru. Demokrasilerin en temel sorunları olan parti sultalarından, uzun aralarla yapıldığı için hem siyasilerin ara dönemlerindeki davranışlarını denetimsiz bırakan hem de seçim satın aldırmaya yönlendiren göstermelik seçimlerden kurtulmuş olduk. Ayrıca en alt birimlerin, toplumun genel düzenini ilgilendiren temel konular hariç tamamen özgür ve bağlantılı olmasını sağladık. Benim ülkemde tek bir insan bile kıtlıktan, yokluktan ya da sahipsizlikten ölmemiştir.” Hasta odasının içinde hiçbir pencere açık olmadığı halde esintiler dolaşmaya başladı. Günlerdir ilk defa yaşlı kadının kapalı gözkapakları kıpırdandı. Rüya görüyordu. Sıkıntılı bir rüya görüyordu. Senatonun günlük oturumu yine aksaçlı Senatörün zaferiyle kapanmıştı. Büyük Afrika artık göçmenlerin kabulünde bürokrasiyi azaltan ama seçilen göçmenlerin topluma uyumunu hızlandıracak yasalara sahipti. Çoğunluk dağılmış, en eski senatörle henüz bugün Senato’ya girmiş senatör konuşmaya dalmıştı. En yaşlı senatörün yeni seçilenle birlikte oturum sonrasına kalıp uzunca bir görüşme yapması adettendi. *** Yalnız kalmışlardı. Burası belki de tüm dünyanın en güvenli yeriydi. Gizli güvenlik sistemleri hiçbir şüpheli maddenin girmesine izin vermezdi. Ayrıca dünya üzerinde bir önceki akşam itibariyle burada bulunmaya hak kazanmış yüz elli özel kişiden başka hiçbir insanın buraya girebilmesi de mümkün değildi. Yeni senatörün elinin ani hamlesini yaşlı senatör sadece şaşkınlıkla izleyebildi. Bilinç seviyesinde daha tehlikeyi algılayamamıştı ama onlarca sanal varlığı beyninden global ağa yayılan sinyallerle hemen acil durum prosedürlerini uygulamaya başladı. Senatörün fiziksel bedeninin saldırı tehdidi altında bulunduğu acil güvenlik noktalarına bildirildi. Tüm sanal varlıkları düşük alarm seviyesine geçtiler. Yapmakta oldukları işlere devam ederken bir yandan da kendilerindeki birikmiş ve sabit depolama birimlerine henüz aktarılmamış bilgileri güvenli yedekleme noktalarına aktarmaya başladılar. Bu, on yılı aşkın süredir planlanmış ve gün be gün uğruna mücadele verilmiş bir saldırıydı. Göçmen olarak indiği bu topraklarda sınırlar içinde kalmasını sağlamak için kendini kabul ettirebileceği bir yüzelli bulmak bile zaten yeterince zor olmuştu saldırgan için. Sonra o yüzelli kişi içinde seçilen kişi olmak… Ardından sonraki seviyelerdeki seçilen kişi olmak… Rüşvetin, adam kayırmanın, ayak kaydırmanın çalışmadığı bu sistemde, ancak gerçekten hak ederek birer üst seviyeye çıkabilmek ona seneler kaybettirmişti. Eli hızla senatörün uzunca saçını kavradı. Dünyanın en çok ürün vermiş kafalarından birini geriye doğru çekti. Alttan desteklediği bir dizi ve bir kolu arasında senatörün üst bedenini hapsetti. Yaşlı bedeni zaptedip bir bileği yukarı doğru açık hale getirmek beklediğinden kolay oldu. İki uzun ve işlenmiş tırnağı vardı bugün için hazırlanmış. Tek hamlede bilekteki damarı açtı. Hırpalanmış adamı yere bırakıp ayağıyla boğazına bastı: “Hemen ölmemelisin Senatör! Onca senedir yaptığım hazırlıktan sonra, senin sisteminden buraya kadar yükselmiş birinin sana ne yaptığını gör! Ama ne kadar tehlikeli olduğunu da biliyorum senin. İhmale gelmez…” Diğer bilekteki damarı kesmek çok daha kısa sürdü. *** En çok fiziksel ortamlarla etkileşimde olan sanal varlıklar beyin gücü tüketiyordu. Bunların tamamı ilk bilek damarı kesildiği andan ikinci bilek damarı kesilene kadar ölmüşlerdi. En yaşlı sanal varlığı son anda gözkapakları artık sürekli kıpırdayan karısının elini tuttu ve sanal varlıkla karısının fiziksel bedeninin yaşamı aynı anda son buldu. Tamamen sanal ortamlarda bulunan varlıklarını kendi isteğiyle hemen kapattı. Kalan az miktarda enerjisinin tümü torununun sanal varlığıyla çalışan eğitmeni ve katiline son sözlerini söyleyecek fiziksel bedeni içindi. Sanal dede sanal toruna uzandı ve alnını alnına dayadı. Olabildiğince hızlı bir şekilde sabit bir veri depolama alanına işlenemeyecek ancak bir varlıktan diğer varlığa aktarılabilecek bilgileri aktarmaya başladı. Son birkaç saniyesini böyle geçirmekten mutluydu. Kendi torununa emanetleri aktarabilmekten daha fazla isteyebileceği bir şey yoktu. “Dünya halkları, senin doğrudan demokrasinin senin Senatonda nasıl yıkıldığını bilmeli!” diye bağırdı saldırgan. Hedeflenen şeyin kendi geçici bedeninden çok daha yüksek bir değer olduğunu bilen Senatör kendini zorlayarak konuştu: “Benim halkımı bir kez aldatmış olabilirsin. Yaptığın duyulacak ve bu akşam bitmeden seçilmişliğin bitecek. Benim halkım, yaptığı bir hatayı bir daha yapmaz. Senin yerine ve benim yerime doğru adamlar seçeceklerdir. Öldüremeyeceğin onların iradesidir.” Bu sözleri duyunca çileden çıkan katil, kendi planladığından daha erken şahdamarına uzandı. Ve böyle öldü Afrika’nın babası.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Acungil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |