Bazen bir türkü, bir ıslıkta saklanmış bir ezgi bozuyor odamın sessizliğini... bir şiirle bölüşüyorum yüreğimi, kendimle konuşuyorum, sustukça özlemler çekiyor ipimi. Her sabaha yeni umutlar ekiyorum sürgün versin diye.... gözlerim asi! Uykuların peşinden koşup terledikten sonra yorulup yığılıyorum bir kenarda ve rüyalarda avutmuyor artık.... sabah oluyor bir telaşla akşam ektiğim umutları arıyorum yine ve her sabah kurumuş yapraklar topluyorum etraftan...
Neden sonuç ilişkisi kurmaya çalışıyorum yalnızlığıma, sonuçta yalnız olduğum mutlak gerçek ama bir türlü nedenlerini bulamıyorum kim bilir belki de kabullenemiyorum, bir el arıyorum tutunmak için hayata, bana kalan; sadece adı var aşkın dudağımda... ellerim sigara ve kahve dolu kupa arasında ekspres seferler düzenliyor, içimden gülümsüyorum bu halime, ve birden ağzımdan çıkıveriyor, git gel Konya altı saat!! Galiba deliriyorum!! Bir türkü geliyor aklıma, körfezden hafif bir rüzgar esiyor, yüreğime dokunuyor... sonra bir dize... Bir kenara not alıyorum;
Sus deniz!
Daha söyleme o türküyü
Çoktan gitti karagözlü kız....
Kitaplar okuyorum, doktor tavsiyesimiydi hatırlamıyorum ama yalnızlığa iyi geliyor, birşeyler karalıyorum, sonra beğenmeyip çöp kutusuyla basketbol oynuyorum, ...ve son saniye top ümitin elinden çıkıyor gidiyor gidiyor hoppp, bu maçı da kaybediyorum.... suratım asılıyor, neler kaybettiğimi düşünüyorum kazandıklarımı hatırlamıyorum bile. İnsan yaradılışı gereği kazandıklarını değil kaybettiklerini hatırlar hep, kazançların kıymeti anlıktır, kaybettiklerinin acısı uzun sürer... diye bir tespitte bulunuyorum, ne yazık! tersini savunacak ya da destek çıkacak kimse yok etrafta...
Kitaplar kesmediği vakit bilgisayar başında yüzünü görmediğim, sesini duymadığım ama yüreğini hissettiğim dostlarla devam ediyorum okumaya, en çok okumayı sevdiğim şiir galiba bu;
***** “Beni kucakla İzmir
Bugün çocukluğum balonlar kadar renkli değil
Kurşunu olmayan silahlarla,
İntihar provaları yapıyorum
Ve sancılarını çekiyorum,
Ertelenen sevgilerin...”
beni alıp çok uzak bir geçmişi yaşatıyor yeniden...
beni alıp kentin en yüksek tepesine götürüyor... altımda şehr-i izmir... aklımda neşeli günler... vapurda çay içerken buluyorum kendimi. Birden yanımda hatırlamadığım yüzler, sonra Alsancakta eski sevgililerle adımlıyorum kaldırımları, dostlarımla meylere vurup, bağlamaya dokundurup mızrabımı, türküler söylüyorum Bornovada, birden çaldığım bağlamanın tellerinde boğuluyorum, mızrabım mızrak olup kalbimi deşiyor, bir sarsıntı! Alsancakta yere yığılıyorum, ellerini tuttuğum sevgili nereye kayboldu... deniz kuduruyor o an, vapur sulara gömülüyor(kabus).... kendime geldiğimde yine yalnızlığımdan küf tutmuş odadayım....
bu kente ilk geldiğim günü düşünüyorum... ne çok hayal getirmişim bavulumun içinde.... ve ne çok hayal kırıklığı bana kalan... bu şehirde ne kadar çok şey bırakmışım... ve ne kadar çok büyümüşüm, ne çok öğrenmişim hayatı ve ne az tecrübe edinmişim yine de...
çocukluğum! Hangi sokak arasında kaybettim seni... aşk hangi çıkmaza girdin de kaybettin yolunu...
radyoyu açıyorum, açmasaydım dedirtecek kadar içten bir türkü... “yeter yeter söyleme, söyleme artık/ kelimeler kanatır yarayı/gözlerin anlatıyor/mutlu aşk yoktur, yoktur....” galiba diye geçiriyorum içimden, en azından benim için diye devam ediyorum; mutlu anlarım oldu elbette de, şarkıyı söyleyen haklı galiba... gidişini seyrettiklerim geliyor aklıma, artlarından bakakaldıklarım, peki sadece onlar mıydı gidenler? Yoksa her gidenle gidiyor muydu bendende bir şeyler... “Mutlu Aşk yoktur”
günler geçiyor yalnızlığımın orta yerinden, hani tutarsın bir yerinden hayatın ve asılırsın yeniden... ellerim boşlukta oysa benim.
galiba şiire dönmeliyim, körfezin sularına bıraksam kendimi bir kez olsun kucaklarmı beni izmir.
***** Pelin Onay'ın "Beni Kucakla İzmir" adlı şiirinden alınmıştır.