..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Edebiyat yaşamın öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediği biçimi verir. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Mehmet Önder




19 Haziran 2010
Tezgahçı  
Mehmet Önder
Kimi zaman “Öff. Şu memlekette hiç dürüst adam kalmamış mı?” deriz. Aslında o kadar da değildir. Kötü adamların sayısı hep az olmuştur. Ancak onlar çok kişiye, hatta bir tanesi kırk kişiye namussuzluk hizmeti verdiği için ortalık kötü adam kaynıyor sanılır.


:AFEJ:
TEZGAHÇI



     Kimi zaman “Öff. Şu memlekette hiç dürüst adam kalmamış mı?” deriz. Aslında o kadar da değildir. Kötü adamların sayısı hep az olmuştur. Ancak onlar çok kişiye, hatta bir tanesi kırk kişiye namussuzluk hizmeti verdiği için ortalık kötü adam kaynıyor sanılır.


     İnsan dediğin de dürüst olmalı. Bizim Sezer gibi. Aslında ona Sezar demek gerek. Kötü bir insan olmadığını iddia ederken, “Sezar’ın hakkını Sezar’a” deyimi yerli yerine otursun, diye.
     Sorguya çeker gibi, ne işle uğraştığı sorulmuyor; ama, tanıyabildiğim kadarıyla Sezer kötülük bilmez biri. Özü sözü bir. Sonradan tanışsak da, karşılıklı güven esasına dayalı sıkı bir arkadaşlığımız oldu.

     …

     Sezer bir gün geldi:
     - Mehmetçiğim bir beş liran var mı?
     İnsanlık hali bu. Hem beş lira ne ki? Hele candan bir arkadaş için. Nitekim, ertesi sabah erkenden uğradı. “Ne gerek vardı. Karşılaşınca verirdin. Hem beş liranın lafı mı olur” diyeceğim, kibarca sözümü kesti:
     - Öyle deme! Bunun biri de birdir bini de. Bire tenezzül eden binlere de göz diker.
Ne denir? Parasından değil de, arkadaş dediğin de biraz titiz olmalı. Bizim Sezer gibi: Güvenilir, dakik, sorumluluk sahibi.

     …


     Sezer’e daha sonra elli lira gerekli olmuş. Yine aynı “Sabah erken gideceğim; iş dönüşü uğrarım” demişti. Söylediğine göre, çıkışta bakkala bile uğramadan gelmiş. Ne içelim dememe fırsat vermedi:
     - Önce al şu elliliği; unutur munuturum, kardeşime mahçup olmayayım.
     “Yahu” filan dediysem de dinlemiyor. Gömlek cebime sıkıştırdı, arkadan ekledi:
- Şimdi çayını içerim.
Sonraları bir gün ikiyüzelli lira gerekli olmuş, aldı. Onu da, geç vakit bir yerden parası gelmiş, akşamdan eve yetiştirdi.
“Para için evine gelirim” denmiş gibi.
     Gereksiz belki ama, insan ezilip büzülüyor böyle durumlarda. Yahu bunun yarını yok muydu, desen, adamın dakikliğine, güvenilirliğine laf etmiş gibi olacaksın. Bir şey de söylenmiyor.

     …

     Hani “Yiğidi öldür hakkını yeme” derler ya, bizim Sezer de kuşkusuz yiğit biri. Onunki öyle güvenilirlikle sınırlı bir olay da değil. Sezer yine bir akşam üstü uğradı. Elinde gazeteye sarılmış, üstünden naylon iple sıkıca bağlanmış bir paket; merak ettim:
     - Bu ne?     
- Emanet. Hafta sonu evde tutmak riskli olur, burası güvenli bir yere saklayıver, diye getirdim.
     Açıp bakmak, olmaz. Saklarken yokladım; para destelerine benziyor. Ağırca. Nitekim pazartesi erkenden geldi. Baktım, emanetini de bırakmıyor. Güvenli. Şimdi Sezar’ın hakkını Sezar’a…
     Kuşkum yok, Sezer önemli işler yapıyor. Parayla oynuyor çünkü. Bunu, birkaç gelişinde şıkırtısından ziynet eşyası olduğu anlaşılan kutuları bırakıp söylediği günde gelip almasından daha da iyi anladım.
“Paraya sıkıntın olur da söylemezsen darılırım ha” demişti durduk yerde bir gün de.
     …

      Sezer’le karşılıklı güvene dayalı arkadaşlığımız epeyce sürdü. Kardeş gibi. Özü sözü bir insan; bir arkadaşta başka ne aranır?
      İnsan “Memleket böyle güzel insanların omuzlarında yükseliyor. İyi ki varlar” demeden edemiyor.
Her şey rayında gidiyor. Birimizin bir sorunu olacak da koşmayacağız ha? düşünülemez bile.
Sezer bir gün öğle saatlerinde çıktı geldi. Çok sevdiği “Benden iyi olmasın” mış bir arkadaşı trafik kazası geçirmiş. Yoğun bakımdaymış. Durumu iyiymiş ama, odaya girilemiyormuş. Bir yandan da kendi kendine söylenmeye başladı:
     - Şimdi bankanın istediği kefili bulamazsam, bütün işler yatar. Hay Allahım bu günleri de mi görecektim?
     Sezer en çok da benim için üzüldüğünü söylüyor, gözlerinden yaşlar geliyor:
      - En çok da senin için üzülüyorum Mehmetçiğim. “Sezer yıkıldı, battı!” derler; dayanamazsın sen.
Tahmin edemeyeceğim kadar zor bir durumla karşı karşıyayım. Biricik arkadaşım gözlerimin önünde eriyip gidiyor. Üstelik böyle bir şeyle beni üzmemek için elinden gelse canını bile vereceği, sel olup akan gözyaşlarından belli.
     Şimdi o ben kendisi için üzüleceğim, diye kendi kendini yiyor; ben de o benim üzülmeme üzülüp kahrolacak diye perişan oluyorum:
     - Yahu, dedim, benim için üzülme. Sıkıntımız bir imza mı? Kabul ederlerse ben atıvereyim. Amaç birbirimizin derdine çare olmak değil mi?
     Bu sözlerime şiddetle karşı çıktı. Hatta azarladı bile:
     - Kapat o çeneni! dedi. Usulen de olsa sana yüz binlerin altına imza attırır mıyım sanıyorsun?
     Tabi beş yüz bin lira büyük para. Bizim sülaleyi okutsan çeyreği etmez. Ama bu da ödenme koşuluyla. Öyle bir şey yok ki.
     Israr ısrar; sonunda kabul ettirdim:
     - Haydi, dedi, senin o güzel hatırın var ya, sırf onun için kabul ediyorum.
     …

     Sezer bu sıkıntıyı aştıktan sonra aylarca uğrayamadı. Her halde işleri çok yoğundu.
Daha sonra arka taraftaki bir binaya girip çıktığını öğrendim. Belli ki, yeni arkadaşlar edinmişti. Bir çıkışında elindeki paketi çöpe atınca, esnaf telaşlanmış; bomba sanıp polis bile çağırmışlar.
     Bunlara hiç bir anlam veremedim. Biricik arkadaşım, arka sokağa kadar geliyor da niçin uğrayıp bir çayımı içmiyordu?
     Girip çıktığı işhanının kapısında bekleyip sitem edeyim dedim, artık oraya da uğrayamıyormuş.


     Bir gün postacı bir zarf getirdi; bankadan!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Mehmet Önder kimdir?

30. 11. 1959'da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Furunlu Köyü'nde doğdum. İlkokulu köyde, lortaokulu Çırpı Mustafa Adanır Ortaokulu'da okudum. Bayındır Lisesi'nde bir dönem okuduysam da devam edemedim. Sonra radyo tamirciliği başta olmak üzere birçok işte çalıştım. Ege Tıp Fakültesi'nde memur olarak işe başladım. Buradaki on bir yıla yakın çalışmam süresinde önce İzmir Namık Kemal Akşam Lisesi'ni, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. İlk Beş yılını İzmr merkezde, kalanını Bayındır'da olmak üzere yirmi iki yıla yakın bir süredir serbest avukatlık yapmaktayım. Evliyim, Alp Deniz adında sekizinci sınıf öğrencisi bir oğlum var.

Etkilendiği Yazarlar:
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.