Özgür insan, denizi daima seveceksin. -Baudelaire |
|
||||||||||
|
“Yahudi şeriatı, İslam şeriatı” dendiğinde bunların İngilizce karşılıkları “Jewish Law, Islamic Law” dur. Yani Yahudi Yasası, İslam Yasası. Dinbilimde “şeriat, yasa, kanun” sözcükleri aynı anlamda kullanılır. Yahudi şeriatı veya Musa şeriatını temelini oluşturan Tevrat bir yasa ya da şeriat kitabı olarak kabul edilir. Yahudi fıkhı (dinsel hukuk) Talmud olup Tevrat’taki şeriatın, yasanın, hukuksal/dinsel bir yorumundan ibarettir. KURAN VE ŞERİAT Kuran yeyim, içim, giyim, evlenim, boşanım, öldürüm, savaş yöntemleri, ailevi sorunlar, kadınlar, ganimetlerin paylaşımı, savaş esirleri, cariyeler, köleler, hırsızlar, katiller ve zina yapanlara verilen cezalar gibi bir çok konu, uygulama ve yaptırımları kapsar. Bu bağlamda İslami kanunları ve cezaları kapsayan Kuran da Tevrat gibi bir yasa, kanun ve şeriat kitabıdır. Bu bağlamda, İncil bir şeriat kitabı değildir, çünkü Tevrat veya Kuran gibi yasal yaptırımlar içermez. Yahudi şeriatı olsun, İslam şeriatı olsun, şeriat şeriattır. Yani yasa yasadır, kanun kanundur. İster Yahudi kanunu, ister İslam kanunu, ister Roma kanunu, ne dersek diyelim tüm kanunlar aynı kategoride olup aynı metodoloji ile incelenir, yorumlanır, çözümlenir, değerlendirilir. İnceleme ve eleştiri yaparken hiçbir kanuna ayrıcalık veya özel bir konum tanıyamayız. KURAN DİZELERİ İslam öğretisinde Kuran dizelerinin (ayet) ancak “açık hüküm” (nassı sarih) olarak değerlendirilenleri “değişmez ve yorumlanmaz kutsal yasa hükmü” olarak kabul edilir; diğer ayetler Peygamber veya fetva makamının sözüyle “tevil edilir” ve uygulamaya konulur. Yani, bu görüşe göre Kuran’ın bazı ayetleri değişmez ve yorumlanamaz kutsal yasa hükmü ifade ediyor. Ama yine bir kısım ayetler “tevil edilebiliyor”. Ancak, tevil etmek “sözü çevirmek, başka anlamlara çekmek, yorumlamak”, hatta “çarpıtmak” anlamlarına da gelir. Yani, bazı kutsal yasalar veya ayetler iptal oluyor, yerlerine yenileri mi konuyor? Yani, aynen insan icadı yasalarda yapıldığı gibi mi? YASALAR, KANUNLAR Yasalar sosyal ve ekonomik gereksinimlerden, zorunluklardan doğarlar. Fakat, kuşkusuz, bu yasalar, anayasalar, kurallar, ilkeler “evrensel”, “sonsuz” ve “her devirde geçerli” olamazlar. Çünkü, insan icadıdır, ve, yasalar, kurallar, uygulamalar, adetler, zamana, geleneklere, göreneklere, törelere, milletlere, halklara göre değişir, çok çeşitli farklılıklar gösterir, birbiriyle çelişir; her devirde, her koşulda, her ortamda geçerli olamazlar. Zaman, mekan, coğrafi bölge, yerel kültür, medeniyet ve tekniğe göre yasalar da, değişir, gelişir, evrim geçirirler. Oysa, eğer gerçek bir “tanrısal yasa” söz konusu ise, o yasanın evrensel, sürekli, her devirde, her ortamda, her koşulda geçerli olması gerekir. Çünkü, Tanrı sonsuz olduğundan, onun yasa ve emirlerinin de sonsuz ve sonsuza dek değişmeden durması gerekir. Bu metafiziğin birincil ilkelerinden biridir. Kutsal yasa zamana göre, geleneklere, göreneklere, törelere, milletlere, halklara göre değişmez, farklılık göstermez, birbiriyle çelişmez. Her devirde, her koşulda geçerliğini korur. Tanrı nabza göre şerbet vermez. Eğer bir yasa yerel, ulusal ve bölgesel ise zaten o “tanrısal yasa” olamaz. Hiç deve eşek doğurur mu? Yer çekimi yasası değişir mi? Dünya kurulduğundan beri evren kendine özgü yasalarla bir düzen içinde süre durmaktadır. DOMUZ YASASI Bu bağlamda, örneğin, domuz ve türlerinin hiç yaşamadığı kuzey ülkelerinde, Arktik ve Antarktik kuşak içindeki bölgelerde veya ekvator bölgesinde “domuz eti yasaktır” diye yasa koymanın bir anlamı var mıdır? Bir Eskimo, bir Lapon, bir Pigme, bir Buşman hayatında domuz bile görmemiştir. Çünkü domuz o bölgelerde yaşamaz, yaşayamaz. Domuz ve yaban domuzu Akdeniz havzası ve ılıman bölgelerde yaşar. Bu nedenle “domuz eti yeme yasağı” diye bir yasa veya kural yerel ve bölgesel bir yasa olacağından sonsuz ve evrensel dolayısıyla tanrısal olamayacaktır. Muhammet devrinde “cep telefonlarınızı kapalı tutun” diye bir yasa koymak ne işe yarardı ki? ŞARAP YASASI Keza kültürlerinde şarabı hiç bilmemiş, içmemiş Aborjinlere, Laponlara ve Afrika zencilerine “şarap içmek günahtır” diye bir öğretiyi kutsal yasa veya şeriat emri olarak benimsetmek de gereksiz, abesle iştigal olurdu. Çünkü bir kere o bölgelerde asma/üzüm yetişmesi asla mümkün değil. Asma veya üzüm bağları olmayınca da şarap yapmak mümkün değildir. O halde bu konudaki yasalar da tanrısal olamaz. HER ÜMMETE PEYGAMBER GÖNDERİLMİŞ Mİ? Efendim “her ümmete peygamber veya her millete elçi gönderilmiştir” demek ise bilgisizlikten kaynaklanan önyargılı cahilce bir görüş. Çünkü dünya daha o devirlerde doğru dürüst keşfedilmemişti. VIIci yüzyılda okuma yazma bilmeyen bir bedevinin ufku Avrupa, Arabistan, Afrika ve Asya ile sınırlıydı. O devirde bilinen dünya bu kadardı. Kudüs ile Mekke dünyanın dinsel merkezi gibiydi. Amerika kıtası, Avustralya, Arktika, Antarktika, Grönland, İzlanda bilinen dünyanın dışında kalıyordu. Kimse ne Aztekleri, ne Mayaları, ne İnkaları, ne Eskimoları, ne Kızılderilileri, ne de Avustralya'daki Aborjinleri bilmiyordu. Eskimolar ve Aborjinler bu bağlamda dünyanın en saf halkıydı: ne içki, ne tütün, ne de domuzla herhangi bir şekilde ilişkileri yoktu! Para, pul, mal, mülk ve faizden de haberleri yoktu. Bunlara zaten bir peygamber gönderilse herhalde o peygamber yapacak bir iş bulamayacağından işsiz kalır, acından ölürdü... ÖRTÜNME VE TÜRBAN Nitekim Afrika’nın ekvator bölgesinde yaşayan yarı çıplak üstsüz Pigme kadınlarını başörtü, türban takmaya zorlamak, tesettürlü kıyafetler giydirmek, karaçarşafa sokmak da çılgınlık olmaz mıydı?. Bir kere kadınların saçları zaten yok gibi. Çok kısa ve kıvırcık. Neyi örtecekler? Keltoş kafalarını mı? Saçlarının uzun olmasını herhalde doğa da uygun görmemiş, çünkü o yüksek sıcak ve yoğun nemli ekvatoral ortamda uzun saç herhalde büyük bir sağlık sorunu yaratırdı. İkincisi: eğer o ekvatoral nem ve sıcakta türban takar, kara çarşaf giyselerdi herhalde kısa zamanda ya ölür ya da tamamen tozuturlardı. Kutupta yaşayan Eskimo kadınlarına: “bak bacım sıkı sıkıya örtünün, süslerinizi püslerinizi göstermeyin, topuklarınızı yere vurmayın” demeye gerek var mı? Gülmekten çatlarlardı herhalde. Hepsi zaten kalın kürkler, postlar, eldivenler içinde kaybolmuş, elleri bile görünmüyor. Türbanlı bir Eskimo kadını düşünebiliyor musunuz? O kürklerin altında bir de türban takacak ! Zaten hepsi müthiş soğuktan sıkı sıkıya kapanmış durumdalar. Amma velakin üzülmeyin, dert etmeyin, yapış yapış elbiselerle, karaçarşafla, donlarla, haşemalarla denize girdikten sonra biz bu kafayla Eskimolara bile türban taktırırız hiç merak etmeyin. Tüm bunlara ne elçi, ne de peygamber gönderilmemiştir. Gönderilmiş olsaydı yamyam en azından insan eti yemezdi. Peki bunlara elçi gönderilseydi ne olacaktı? Örneğin, yılda 6 ay gece ve 6 ay karanlıkta kalan Eskimolar Müslüman oldukları takdirde namaz vakitlerini nasıl ayarlayacaklardı? Güneş doğdu mu 6 ay sonra batıyor. Bu durumda namaz saatleri imsak, sabah, öğlen, ikindi, yatsı nasıl düzenlenecek? Kara iplikle ak ipliği altı ay sonra mı ayırt edebilecekler? Müezzin sabah ezanını okuyacak, akşam ezanını da 6 ay sonra mı okuyacak? Oruç nasıl tutulacak? İftar 6 ay sonra mı olacak?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |