Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
AKP, tekrardan iktidara yerleştiği 22 Temmuz tarihinden itibaren sürekli yeni bir anayasayı, sivil bir anayasayı gündemde tuttu. Türkiye'nin daha demokratik bir ülke haline gelmesinde, özgürlüklerin ve bireysel refahın üst seviyeye çıkarılmasında bu sivil anayasanın büyük bir rolü olduğunu mütemadiyen vurguladı. AKP (ve özellikle Tayyip Erdoğan) bahis ve tartışma konusu olan sivil anayasa ile ilgili yaptığı propagandada sürekli olarak Türkiye'nin sivilleşmesine vurgu yaptı ve böylece Türkiye'nin halen bir asker vesayetinde yönetildiğini üstü kapalı bir şekilde belirtmiş oldu. Aynı şekilde bu söylemlerin temeline bakıldığında asker-AKP arasındaki gerilim ve Genelkurmayın e-muhtırası tamamıyla başat faktör olarak yer aldığı görülebilir.(1) Aynı şekilde asker-AKP geriliminin sürekli hale gelmesiyle birlikte AKP'nin yeni anayasa ile ilgili söylemleri 1980 darbesine de bulaşmış oldu. Günümüzde halen kullanımda olan anayasanın darbe anayasası olduğu, hak ve özgürlüklerden ırak olduğu gibi açıklamalarla liberal bir masumluk pelerininin ardına saklanan AKP, asıl amacının kendi siyasetini ve kültürünü cumhuriyeti yıkarcasına ve herhangi bir emek perspektifiyle bakmaksızın egemen kılacağını göstermiştir. Sivil anayasa olarak gündemde kalan AKP anayasasının günümüze getireceği reel değişikliklerle birlikte Türkiye'nin toplumsal geri gidişine bir hız kazandıracağını kesin bir şekilde söylemek herhalde yanlış olmaz. Nitekim AKP'nin şimdiye kadar izlediği politikalarda göstermelik Amerika ve Avrupa Birliği karşıtlığı her ne kadar AKP'nin özbeöz Türkiye halkından kopup geldiği ya da son derece sivil olduğu izlenimi kazandırıyor olsa da AKP'nin anayasası su götürmez bir şekilde Amerika'nın siyasi ve dış isteklerine paralel ve Avrupa Birliği normlarına uygun olacaktır. Daha da açık bir şekilde dile getirmek gerekirse, AKP'nin bu anayasası "emperyalizmin anayasası" olarak uygulamaya konmanın sırasını beklemektedir. Bu önermeyi daha da gerçel ve kesin örneklerle temellendirecek olursak: 1) Emperyalizm çerçevesinde, "demokratik açılım" başlığı altında toplanmış olan, Kürt açılımı başta olmak üzere türlü açılımlar Türkiye'de etnik kökenciliği, etnik kimlikler arasındaki gerilimi, milliyetçiliği tırmandıran bir unsurdur. Gerek nesnel koşullar olsun, gerek AKP'nin bunu uygulamaktaki çekingenliği olsun, açılımlar tam olarak gerçekleşememektedir ve AKP de bunun formülünü yeni bir anayasa ile bulmaya çalışmaktadır. 2) Söz konusu olan açılımlarla birlikte AKP'nin emperyalizmin çıkarlarını gözettiği aşikardır, dolayısıyla AKP Türkiye'ye emek perspektifiyle bakmamaktadır. Bu da son kertede yeni anayasanın emekçi sınıf açısından bir yıkım getireceğini apaçık göstermektedir. Zaten AKP'nin ortaya attığı işçi kanunları (geçici işçi çalıştırma vs.) ve TEKEL direnişindeki tutumu bunu desteklemektedir. 3) Cumhuriyetin temel niteliklerinden olan laiklik bu anayasa ile yeni bir anlam kazanacak, kısacası anlamı daraltılacak, içi boşaltılacaktır. Böylece devletin her kademesinde türban serbest olacak, liselerde imam öğretmenler ve onların başyaverleri olan "abi" kılıklı öğrenciler tamamen yer alacak, üniversitelerde rektörler ve öğretim üyeleri AKP zihniyetine uygun liberal-muhafazakâr çevrelerden seçilecek. Bu şekilde “İslamizasyon” sürecinden geçecek olan Türkiye İranlaşma yolunda emin adımlarla ilerleyecektir. 4) Sadece laiklik değil, cumhuriyetin olmazsa olmaz bütün nitelikleri bu anayasa ile kaldırılmak istenmektedir. Böylece cumhuriyet tasfiye edilmek istenmektedir. Yine bu şekilde Türkiye bir yarı-Ortadoğu ülkesi iken tamamen bir Ortadoğu ülkesi haline getirilerek, Türkiye'nin Avrupa'nın dediği gibi "pazar haline gelmesi" yani sömürünün başkenti haline gelmesi sağlanmak istenmektedir. 5) AKP'nin dilinden düşürmediği demokratikleşme ve özgürleşme bu anayasa ile gelmeyecektir. Selma Aliye Kavaf'ın eşcinselleri dışladığı, Bülent Arınç'ın işçileri dışladığı, Tayyip Erdoğan'ınsa AKP'ye destek vermeyenleri dışladığı bir zihniyetten demokratikleşme ve özgürleşme gelmesini beklemek düş kırıklığıyla sonuçlanacaktır. 6) "Sivil" olduğu iddia edilen bu anayasa tamamen AKP kurmayları tarafından hazırlanmış, halkın istekleri, emekçilerin istekleri; takım elbisesiz, gerçekten sivil olanların istekleri bu anayasada yer almamaktadır. Dolayısıyla bu anayasa AKP'nin üniformalarını taşıyan, toplumculuktan ve halkçılıktan nasibini almamış, halkın ve sivilliğin dışında bir anayasadır. AKP'nin anayasayı benimsetme sürecinden söz ettikten ve anayasanın çelişkileri ve sivilliğine göz attıktan sonra, AKP'nin anayasayı sola kabul ettirme çabasına da bakmak gerekir. Nitekim AKP önümüze iki seçenek koymaktadır. Olası bir referandumda ya AKP'nin "sivil anayasası"nı seçeceğiz, ya da 1980 faşist darbesinin anayasasını seçeceğiz. Durum böyle olunca yaratılan çelişki AKP tarafından çoğunlukla da liberaller kanalıyla sol cenaha öyle bir aktarılmaktadır ki, AKP anayasasını desteklemeyen solcuların solcu kimliğini kaybedeceği gibi bir düşünce empoze edilmeye çalışılmaktadır. Oysa unutulmamalıdır ki, AKP darbeler konusundaki tutumunu sadece kendisine yapılan (ve biraz da hayal ürünü olabilecek ya da gerçek temelleri olan) darbe girişimlerini darbe olarak algılamaktadır. Darbelere tümden karşı gelen bir AKP olsa idi öncelikle Kenan Evren'in yargılanmasının önündeki engeller ortadan kalkardı. AKP'nin, solu, önünde sadece darbe anayasası ve sivil anayasa seçeneği ile sınırlandırıyor oluşu ilk bakışta her ne kadar sıkışıklık arasında kalmış bir solu işaret ediyor olsa da solun hem darbe anayasasını hem de AKP anayasasını kabul etmemesi gerektiği -hatta etmeyeceği- apaçık ortadadır. Solun tüm bunların karşısına gerçekten emekçi sınıfları kapsayan, sınıf perspektifiyle bakan, toplumcu, halkın ve halkların eşitliğini ön planda tutan bir anayasa ile buna karşı durması gerekmektedir. Özetlenecek olursa: AKP anayasasını desteklememek, darbe anayasasını desteklemek anlamına gelmemektedir. Önemli olan bu iki anayasaya da karşı durup toplumcu bir anayasayı savunmaktır. (1)- AKP – asker geriliminden dolayı anayasayı eleştiri odağı haline getirmiş olmam, asla AKP’nin karşısında askeri desteklediğim anlamına gelmemektedir. Burada asıl söylemek istediğim darbe anayasasından ya da AKP anayasasından ziyade gerçekten toplumun elbirliğiyle oluşturduğu, “sivil” tanımına uyan bir anayasa isteğimdir. Can Semercioğlu can.semercioglu@gmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Can Semercioğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |